Sayfalar

24 Aralık 2009 Perşembe

Luis Suarez Atmaya Devam Ediyor#2


Daha önce blogda iki kez bahsettiğimiz Uruguay'lı Suarez dün akşam Hollanda Kupası'nda amatör takım WHC'ye attığı 6 golle bu sene toplamda daha şimdiden 30 gole ulaştı. Ajax tarihinde de en fazla gol atan 4. yabancı oyuncu durumunda. Bu formu ile devam ederse sezon sonunda Ajax'a çok para kazandırır. Daha önceki yazılarımız aşağıdaki linklerdedir:
Takip Edilmesi Gerekenler#2:Luis Suarez
Luis Suarez Atmaya Devam Ediyor

20 Aralık 2009 Pazar

Galatasaray 1-0 Gençlerbirliği

Kewell'ın yine merkez forvet olarak başladığı maçta sağ ve sol forvetlerde Keita ile Arda oynadı. Arkalarındaki orta saha üçlüsünde ise sağ içte Elano, sol içte M. Sarp oynarken ortada M. Topal ile başladı maça Rijkaard. Savunmada ise mecburiyetten dolayı hata yapmada birbirleriyle yarışan Uğur-Servet-Hakan Balta-Caner dörtlüsü oynadı. Özellikle sol bekte oynayan Caner ile sol stoper olarak görev yapan Hakan Balta'nın yaptıkları hataları anlayabilmek mümkün değil. Eğer Gençlerbirliği'nde forvette Kahe'nin yerinde başka birisi olsaydı maçı iki farkla filan kazanabilirlerdi. Kaleci Leo Franco'nun ne özelliği varda Galatasaray kalesini koruyor ben hala anlamış değilim. Gençlerbirliği'nin net 3 atağında topu bizim tv başında izlediğimiz gibi izledi. Üçünde de yerinden dahi kımıldayamadı. Bu adam ne zaman maçı kazandıran bir kurtarış yapacak çok merak ediyorum.
Orta üçlüye gelecek olursak Mehmet Topal ile M. Sarp çok ama çok kötü bir maç çıkardılar. Bunun en büyük sorumlusu ise devamlı yerini kaybeden ve ileriye saçma çıkışlar yapan M. Sarp'tı. Tamam bu çıkışlar iyi niyetle yapılıyor olabilir ama M.Sarp şunu unutmamalı ki onun asıl görevi rakip defanstan dönen topları toplamak. O bu işi yapmayınca hem Galatasaray atakları tazelemekte sıkıntı yaşadı hem de Gençlerbirliği hücuma rahat çıkma fırsatları yakaladı. Elano ise yine maç boyunca düzgünce pas alamadı ve ortalarda fazlaca gözükmedi ama golde Keita'ya attığı harika ara pas ile kalitesini yine bir kez daha gösterdi ve maçı çözen adam oldu bence.
İleri üçlüde ise Keita'nın ne kadar önemli bir oyuncu olduğunu bir kez daha gördük. Ayağına aldığı her topta tehlike yarattı ve Gençlerbirliği savunmasını özellikle ilk yarı perişan etti. Kewell ise yine her zaman ki gibi hep doğru yerlerdeydi ama son vuruşlarda şansızlık yaşadı. Ofsayt nedeniyle verilmeyen golünde yaptığı vuruşu ise tekrar tekrar izlemeye doyamadım.
Arda'ya gelecek olursak forvet hattının tek aksayan kısmıydı. Her geçen gün daha kötü oynuyor ve ne yazıkki gün geçtikçe Hasan Şaş gibi olmaya başladı. Ayağına top aldı mı bir türlü çıkarmıyor ve rakip takımın savunmaya zamanında yerleşmesine neden oluyor. Baros döndüğü vakit bence ileri hatta yedek kalacak ilk kişi bu formuyla Arda'dır.
Bu kadar sıkıntıya rağmen şu anda lider olmak ise çok ama çok önemli. Ara dönemde savunmaya ve orta sahaya yapılacak iki transfer ile her şey yoluna rahatlıkla girebilir...

18 Aralık 2009 Cuma

UEFA eşleşmeleri

Bilbao - Anderlecht
Kopenhag - Marsilya
Panathinaikos - Roma
Atletico Madrid - Galatasaray
Ajax - Juventus
Club Brugge - Valencia
Fulham - Shaktar Donetsk
Liverpool - Unirea
Hamburg - PSV Eindhoven
Villarreal - Wolfsburg
Standart Liege - Salzburg
Twente - Werder Bremen
Lille - Fenerbahçe
Everton - Sporting
Hertha Berlin - Benfica
Rubin Kazan - Hopael Tel Aviv

Bence her iki takımımızda iyi kuralar çektiler. Galatasaray turu geçerse Everton-Sporting, Fenerbahçe ise Liverpool-Unirea eşleşmesinin galibiyle karşılaşacak. Ajax-Juventus ile Villarreal-Wolsburg eşleşmeleri ise ilginç geçecek gibi. Hadi hayırlısı...

Şampiyonlar Ligi Eşleşmeleri Belli Oldu


Favorilerim: Barcelona, Bordeaux, Chelsea, Sevilla, Real Madrid, Arsenal...
Bayern-Fiorentina ve Milan-Manu eşleşmelerinde favorim yok ama gönlüm tabi ki Milan ve Fiorentina'dan yana...
Lyon'a Real Madrid çıkmasına cidden üzüldüm. Galiba yine 2. turdan ötesini göremeyecekler...
Beckham'ın Old Trafford'a, Mourinho'nun ise Stamford Bridge'e çıkacak olması ise ayrı bir güzellik katıyor eşleşmelere...

15 Aralık 2009 Salı

Yılın Bidonu: Felipe Melo


İtalya'da yılın bidonu Juventuslu Felipe Melo seçildi. Ben hala onun yılın bidonluğuna nasıl aday olduğunu düşünürken üstüne bide yılın bidonu seçildi. Demek ki İtalyan taraftarların bir bildiği var ama ben yine de Queresma varken onun seçilmesine bir anlam veremiyorum.

1. Felipe Melo (Juventus) - 22,87 % [4.289 votes]
2. Ricardo Quaresma (Inter) - 20,63 % [3.868]
3. Tiago Mendes (Juventus) - 9,99 % [1.873]
4. Dida (Milan) - 9,56 % [1.792]
5. Amantino Mancini (Inter) - 9,39 % [1.760]
6. Klaas-Jan Huntelaar (Milan) - 6,84 % [1.283]
7. Ronaldinho (Milan) - 6,07 % [1.139]
8. Christian Poulsen (Juventus) - 6,06 % [1.137]
9. Juan Pablo Carrizo (Lazio) - 4,37 % [819]
10. Julio Baptista (Roma) - 4,22 % [792]


13 Aralık 2009 Pazar

Liverpool 1-2 Arsenal


Ligin zirvesine oynayan bütün takımların puan kaybettiği bu haftada bu maç her iki takım içinde çok önemliydi. Arsenal yenerse Manu ile puanları eşitleme şansına sahip olacaktı. Liverpool için ise bulunduğu kötü durumdan çıkmak için büyük bir fırsat olacaktı çünkü hem şampiyonlar liginden elendiler, hem premier ligde şampiyonluk iddaları kalmadı, hem de Manu maçından bu yana Anfield Road'da kazanamıyorlardı. Ayrıca Gerard ile Torres de uzun zamandan beri ilk defa birlikte sahadaydılar. Kuyt'ın golü ile öne de geçtiler ama Arsenal ikinci yarının ilk 15 dakikasındaki iyi oyunuyla maçı kazanmasını bildi. Özellikle ikinci goldeki Arshavin'in füzesi gerçekten muhteşemdi. Rijkaard Arda'yı tek bir maçta en ileri uçta oynattı diye bu ülkede futbolu bilmemezlikle suçlanırken Wenger Arshavin'i santrafor oynatırken alkış alıyor. Bu da bizim ülkemizin ilginçliğinden olsa gerek.
Liverpool'da Benitez'in koltuğu iyice sallanmaya başladı. Hala Xabi Alonso'nun yerini bir türlü dolduramadı ve sahada onun eksikliğini de en çok Gerard çekiyor. Liverpool ara transferde bu bölgeye acilen bir transfer yapmak zorunda. Yoksa değil ilk 4'e girmek ilk 6 bile Liverpool için hayal olur.

8 Aralık 2009 Salı

Mustafa Denizli'nin Şapkası#2


Mustafa Denizli hakkında bu blogda daha öncede bu fotoğrafı kullanarak çıkardığı saçma kadroları ve uyguladığı taktikleri eleştirmiştim. Dün de yine yaptı yapacağını ve mutlaka kazanması gereken bir maça İbrahim Kaş-Sivok-Ferrari-İ.Üzülmez ile başlarken önlerinde de İ.Toroman-Ernst-Fink üçlüsü ile başladı. Yani takımının mutlaka kazanması gereken bir maçta gol ayakları olarak Tello, Ekrem Dağ ve Bobo'yu düşünmüş ki bu üçlüden Ekrem'in de hücum yollarında ne kadar yeteneksiz olduğunu düşünürsek Beşiktaş'ın gol atma şansının bu dizilişle ne kadar az olduğunu anlamak için müneccim olmaya gerek yok. Böyle bir maçta bu kadro yapısını anlamak mümkün değil. Hadi diyelim ki bir gol atıp üstüne yatma planın vardı ki Tello ile buna da çok yaklaştın ama o 30 yıl öncesinden kalma adam adama savunmada ne oluyor. Avrupa'da hangi takım ya da Milli Takımlardan hangisi adam adama oynatıyor bir düşün be Mustafa Denizli. Artık Türkiye'de Anadolu takımları bile adam adama oynamıyorlar. Herhalde Mustafa Denizli kendisini hala 80'lerin sonunda yönettiği Galatasaray'da zannediyor. 1-0 geriye düşmesine rağmen maça ilk müdahelesini 70. dakikada yapması ise bambaşka bir olaydı zaten.
Her zaman Mustafa Denizli'nin hocalığını kuşku ile bakmıştım ama dün kafamdaki bütün kuşkulardan kurtuldum ve Mustafa Denizli'nin kesinlikle iyi bir hoca olmadığına karar verdim...

6 Aralık 2009 Pazar

Skoru Tutamamak


Bu kadar iyi oynanan 75 dakikadan sonra son 15 dakikadaki paniği ve geriye yaslanmayı aklım almıyor. Ama dün bir kez daha anlaşıldı ki bu takım farkı ikiye çıkaramadığı zamanlarda üzerinde büyük bir baskı oluşuyor. Önce Eskişehir, sonra Manisa, şimdi de İBB maçlarında gelen son dakika golleriyle alınan 1-1'lik beraberlikler ve uçan 6 puan. Rijkaard'ın acilen buna bir çözüm bulması lazım yoksa Galatasaray böyle çok puan kaybetmeye devam eder.
Gelelim maçın analizine. Galatasaray dün tipik 4-3-3 dizilişi ile sahadaydı. Geri dörtlüde Sabri'nin yokluğunda Uğur-Mehmet Topal-Servet-Hakan Balta ile başladı Rijkaard. Orta üçlüde M. Sarp-Barış-Elano üçlüsü varken ileride ise sağdan sola Arda-Nonda-Kewell oynadı. Oyuncuların tek tek analizlerini yapacak olursak:
-Sabri'nin yerine oynayan Uğur çok istekliydi ve devamlı hücuma destek oldu. Maç boyunca çok çalıştı ama ortalarının çoğu isabetsizdi. İlginç olan ise bu kadar başarısız ortalar yapmasına rağmen Kewell'a golü attırmasıydı. Ayrıca Elano'yada çok iyi bir orta yaptı ama Brezilyalı çok şansızdı bu pozisyonda.
-Mehmet Topal ve Servet'e fazla iş düşmedi maç boyunca ama topu oyuna sokmakta oldukça sıkıntı yaşadılar. Bu ikili açısından tek sevindirici gelişme ise Gökhan Zan'ın yerine oynayan Mehmet Topal'ın daha sağlam bir görüntü vermesi ve Servet'in ileriye saçma sapan çıkışlar yapmamasıydı.
-Sol bekte oynayan Hakan Balta ise önceki maçlara göre daha derli topluydu ama hücuma katkısı halen sıfıra yakın düzeyde. Ben bu sene boyunca Hakan'ın sıfıra inip de bir orta yaptığını hatırlamıyorum. Tabi bunda Hakan kadar önünde oynayan Kewell'ında sorumluluğu oldukça büyük çünkü Kewell devamlı içe kaçarak oynadığı için Hakan'ın önü hep boş kalıyor ve hem hücuma çıkarken pas atacak adam sıkıntısı yaşıyor hem de savunmada oldukça yıpranıyor.


-Orta üçlüye gelecek olursak M. Sarp yine her zaman ki gibi çok çalıştı ve mücadele etti. Yine sürpriz gol çıkışlarında bulundu ama topu ileri çıkarmakta oldukça zorlandı. Devamlı geriye oynamak zorunda kaldı ve takımı yavaşlattı. M. Sarp'ın yanında sağ iç gibi oynayan Barış ise koşmaktan başka hiç bir şey yapmıyor. Attığı pasların yüzde 90'ı isabetsiz. Pas yeteneği bu kadar yetersiz olan bir orta saha oyuncusu daha bulmak oldukça zordur herhalde. Maçın sonunda Ayhan ile girdikleri bir pas alış-verişi vardı ki sinirden çıldıracaktım. Ayhan rakip ceza sahası yayı üzerinde topla buluştu ve kaleye şut çeğeceğine ya da içeriye oynayacağına 15 metre gerideki Barış'a topu attı. O da yoğun pas yeteneğiyle oyunu sağ kanada taşımak isterken topu taça attı ki bunden sonra bu ikiliye demediğim kalmadı. Ama sonuna kadar hak ettiklerini ve ikisinin de bu oyun zihniyetleriyle bu takımda yerlerinin olmadığı düşünüyorum.
-Sol içe yakın oynayan Elano ise geldiğinden beri en iyi oyunu oynadı. Hatta diyebilirim ki bence oyunun en iyi oyuncusuydu. 4-5 tane harika pas attı ama değerlendirecek adam olmadığı için hepsi boşa gitti. Ayrıca kendisinden beklenmeyecek kadar çok pres yaptı ve savunmasına yardım etti. Hem Pana maçında hem de dünkü maçta birer pozisyonda savunmanın en son adamı olarak kademeye girmeye çalışması ise onun oyunu iki yönlü de oynamaya çalıştığının bir delili aslında.
-Sağ dışta oyuna başlayan Arda sağ dış oynamaktan ziyade devamlı alan değiştirerek oynamayı tercih etti. Çok istekliydi ve iyi de oynadı ama çok da şansızdı. Şu da bir gerçek ki bu adam sağ kanatta oynamayı hiç sevmiyor ve ne zaman sol kanada yada ortaya geçse daha istekli ve daha başarılı oynamaya başlıyor.
-Kewell ise hep içe kaçarak oynuyor ki yine bu özelliği sayesinde golü buldu. Ama bu tür oynayınca sol kanat işleyemez hale geliyor ve Galatasaray sadece sağ kanattan hücum edebiliyor. Ne zaman ki Arda sola geliyor o zaman bu kanatta işlerlik kazanıyor. Rijkaard ya Kewell'ın bu özelliğini kabul edip hücumu tek yönlü oynamaya ve Kewell'ın içe girerek atacağı gollere razı olacak ya da onu yedek bırakıp Keita'yı sağda Arda'yı solda oynatacak. Tabi şu da mümkün, Nonda'yı yedek bırakıp Kewell'ı en ileri uçta oynatabilir ki bence Baros iyileşene kadar en ideal dizilişte bu olur. Çünkü Nonda hem çok yavaş kalıyor hem de hızlı pas aksiyonlarında bulunamıyor. Bu özelliklerine artı birde son vuruşlarda oldukça yeteneksiz.
-Kaleci Leo Franco'ya gelecek olursak kesinlikle kalede güven vermiyor ve Galatasaray çapında bir kaleci değil.
Galatasaray'ı takım olarak değerlendirecek olursak ilk 75 dakika oyunu rakip sahaya yıkıp bol presle rakibi sahasından hiç çıkarmadı. Özellikle de ikinci yarı çokca da pozisyon buldular ama son vuruşlarda bir türlü istenileni yapamadılar. Son 15 dakikada olanları ise ben bir türlü anlayamadım. Bu kadar iyi oynayan bir takım nasıl olurda bu kadar panikler ve geriye yaslanır aklım almıyor. Tabi bunda hakemle birlikte Rijkaard'ın da payı büyüktü. Elano ve Arda gibi top tutabilen adamları çıkarıp Ayhan ve Aydın'ı alması çok hatalıydı.
Hakem Hüseyin Göcek'e ise son 15 dakika bir haller oldu. Çaldığı bütün düdükler Galatasaray aleyhineydi. Hele Kewell'ın pozisyonunda verdiği aut kararını iyi niyetli bir hakemin vermesi mümkün değil. Galiba birilerinin sözlerinden oldukça etkilenmiş...
Galatasaray taraftarı gelecek olursak takımlarını doğru düzgünce desteklemiyorlar ve tek yaptıkları şey hakeme ve Fenerbahçe'ye küfretmek oluyor. Böyle taraftarlık olmaz... Onlarda bir an önce kendilerini toplamalılar.

Takip Edilmesi Gerekenler#5: Steven Defour

Standard Liege'de oynayan 1988 doğumlu Belçikalı genç yeteneği açıkcası daha önce hiç izlemedim. Ama İngiliz basınında yazılanlara göre Defour ile hem Arsene Wenger hem Sir Ferguson hem de David Moyes ilgilenmekteler. Bu üç teknik adamın ilgilendiği bir oyuncunun ne kadar büyük bir yetenek olduğunu tahmin etmek hiç de zor değil. Hatta şu anda ayağı kırık olan ve ocak ayında iyileşecek olan Defour'un sakatlığıyla Fergie'nin bizzat ilgilendiği ve oyuncuya geçmiş olsun mektubu gönderdiği de konuşulmakta.
Defour forvet arkasında oynayabildiği gibi orta sahanın ortasında ve defansif orta saha olarak da görev yapabiliyormuş. En büyük eksikliği ise ince fiziği ile 1.73'lük kısa boyu olarak gösteriliyor. İngiltere Premier Ligi'nin sertliğini düşünecek olursak bu fizik sıkıntısı onun önündeki en büyük engel olabilir (Nasri'nin filan yaşadığı sıkıntıları düşününce bu gayet normal) ama eminim ki bu 3 teknik adam da bunu hesaba katmışlardır.

5 Aralık 2009 Cumartesi

Zaza Pachulia ve Josh Smith

Zaza tribünlerde, Josh Smith ise uçuyor...

Takip Edilmesi Gerekenler#4: Dominic Adiyiah

Dominic hakkında epeyce bir zamandır yazmayı düşünüyordum ama bir türlü fırsat bulamıyordum. Fakat geçenlerde onun oynadığı Norveç takımı Fredrikstad'dan Milan'a transfer olacağını okuyunca artık hakkında yazmanın vaktinin geldiğini bir kez daha anladım. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki bence Milan gelecek için çok büyük bir transfer yaptı hemde sadece 1.3 milyon euro'ya. Çünkü Gana 20 yaş altı Milli takımıyla çıktığı 17 maçta 16 gol atan Dominic Avrupa'nın dev takımlarının dikkatlerini ilk olarak 8 gol attığı 20 yaş altı Dünya Kupası'nda oynadığı futbolla çekti. Turnuvanın en değerli oyuncusu olup Altın Top ve Altın Ayakkabı ödüllerini alan Dominic'in en büyük özelliği ise tipik Afrikalı forvetler gibi süratli ve yıpratıcı olması. Ocak ayında Milan'a transferi tamamlanacak olan Dominic'ten Milanlı taraftarların bir kısmı yeni George Weah olarak bahsederken bir kısmı ise onun Inzaghi gibi bitirici bir santrafor olacağını düşünüyor. Şu anda en büyük dilekleri ise Pato gibi olabilecek en kısa zamanda Dominic'in takıma adapte olması. Keşke bizim takımlarımızda Avrupa'nın büyük takımları gibi scout ekipleri kurabilselerde bu tür oyuncuları henüz ünlü olmadan alabilseler. Bu sayede Carlos, Hoojdonk ve Kuntz gibi oyuncuları 35 yaşlarında değilde 20li yaşlarda izleyebiliriz. Ya da Tabata, Elano ve Mehmet Topuz gibi futbolculara milyon eurolar vermek zorunda kalmazdı takımlarımız. Ama biliyorum ki bu dediklerim Türkiye için hayalden başka bir şey değil...

Hidayet, Kobe ve New Jersey



İlk olarak Hidayet ile başlamak istiyorum çünkü dün gece son hücumda çok zor pozisyonda olmasına rağmen attığı sayı ile takımına galibiyeti getiren isim oldu. Maçı da 20 sayı, 9 ribaund ve 3 asist ile tamamladı. Tek üzüldüğüm nokta ise onun hiç bir zaman Milli Takımda böyle bir maç çıkarmamış olması.
Dün gecenin gerçek kahramanı ise tartışmasız Kobe Braynt idi. Maçın her iki yarısının son saniyelerinde attığı sayılarla maçı Lakers'a getirdi. Özellikle maçın sonunda Dwayne Wade'in üzerinden attığı üçlük muhteşemdi. Zaten Nba tarafından da gecenin en iyi hareketi seçildi.
Sezona 18 mağlubiyetle başlayıp Nba rekoru kıran New Jersey ise dün ilk galibiyetini Hornets karşısında aldı. Bu maçta asıl önemli olan ise alınan galibiyetten ziyade bu kadar kötü bir gidişata rağmen New Jerseyli taraftarların hala takımlarını desteklemeleri ve tribünleri doldurmalarıydı. Salonun yaklaşık 4'te 3'lük kısmını dolduran seyircilerin maçtan sonra sevinçleri ise görülmeye değerdi.

UEFA Yılın Takımı


İşlerimin yoğunluğu nedeniyle 4-5 gündür yazı yazamıyordum ama hafta sonunu fırsat bilip yeniden dönüş yapabildim. UEFA her sene yaptığı gibi yine yılın takımı oylamasına başlamış. Bende kendi takımımı oluşturdum. Kaptan olarak da tabi ki Xavi'yi seçtim.Umarım beğenirsiniz...
Oy kullanmak isteyenlerin UEFA'nın sitesine girmeleri yeterli olur...

30 Kasım 2009 Pazartesi

Üstadı Kaybettik

Bir süre önce kalp krizi geçiren Cumhuriyet Gazetesi yazarı Abdülkadir Yücelman 77 yaşında hayata veda etti. O başkalarına hakaret ederek değil fikir yazıları yazarak gazetecilik yapıyordu. Yakınlarının ve spor camiasının başı sağolsun. Toprağı bol olsun üstadın...

Didier Drogba

Bu sezonun başlangıcına kadar dünyanın en iyi santraforu kim diye soracak olsaydık alacağımız cevap genellikle Ibrahimovic ile Torres olurdu. Ama Ancelotti'nin Chelsea gelmesiyle birlikte Drogba inanılmaz bir form yakaladı ve tartışmasız şu anda dünyanın en formda santraforu durumunda. Dünkü Arsenal maçında da attığı 2 golle takımını galibiyete taşıdı. Özellikle atttığı frikik golü muhteşemdi. Dünkü gollerle ligde 13 maçta 11 gole ulaşırken şampiyonlar liginde de oynadığı 2 maçta 2 gol attı. Böyle oynamaya devam ederse de Chelsea'yi uzak ara şampiyon yapar ve şampiyonlar liginde de Barcelona ile birlikte en büyük favori durumuna getirir...

Dağ Fare Doğurdu

Aylardır futbol şöleni olarak geçecek diye beklediğimiz El Classico'da beklentilerimiz havada kaldı. Kısacası dağ fare doğurdu...
Maça gelecek olursak Real Madrid çoğu kişinin beklentilerinin aksine ezilmeden hatta daha fazla pozisyona girerek maçı tamamladı. Orta sahada yaptıkları pres ile Messi-Iniesta-Xavi üçlüsünü çok iyi durdurdular. İlk yarı boyunca tek bir pozisyon bile vermezken 2-3 kez de öne geçme şansını yakaladılar ama bir türlü son vuruşu yapamadılar. Maçın kırılma anları ise Ronaldo ile Higuan'in kaçırdıkları pozisyonlardı. Zaten Higuan kaçırdıktan hemen sonra Ibrakadabra işi bitirdi.
Maçın yıldızı tartışmasız kaptan Puyol'du. Net 3 pozisyonda inanılmaz müdahalelerde bulundu. Real Madrid'te ise özellikle ilk yarı Kaka çok iyi oynadı.

27 Kasım 2009 Cuma

Total Futbol Hayali


Rijkaard ve Neeskens Türkiye'ye ayak bastıklarından beri Galatasaray taraftarlarının bir çoğunda Galatasaray'ın total futbol oynayacağına ve Barcelona'nın Türkiye'deki versiyonu olan bir takıma dönüşeceğine dair büyük bir ümit ve inanç var. Ama gerçekçi olmak gerekirse Galatasaray'ın bu kadro yapısı ile total futbol oynaması ancak güzel bir hayal olur. Çünkü bu kadronun total futbolun gereksinimleriyle uzaktan yakından alakası yok. Galatasaray ne takım halinde savunma ve hücum yapabiliyor ne de kendi sahasında oyun kurup bol pas yaparak rakip takımı yorabiliyor. En basitinden düşünecek olursak Galatasaray'ın hücum hattında oynayan futbolcuların hiç biri savunmaya yardıma gelmiyorlar. 3 tane çok koşan orta saha ile oynamasına rağmen sırf bu yüzden verilen pozisyonun haddi hesabı yok. Ayrıca Kewell'ın oynadığı sol kanadı düşünecek olursak arkasında oynayan Hakan Balta'nın ne kadar aciz durumlara düştüğünü rahatlıkla görebiliriz. Tamam belki bu sene Hakan Balta çok formsuz ve güçsüz olabilir ama en az Hakan kadar Kewell da bu kötü performansdan sorumlu. Çünkü Avustralyalı hem savunmaya yardım etmiyor hem de Galatasaray hücuma çıkarken Hakan'ın önüne gelip top almıyor. Böyle olunca da Hakan top çıkarmak için hem daha fazla efor sarfetmek hem de hep uzun top oynamak zorunda kaldığı için attığı pasların çoğunluğu rakibe gidiyor. GS takım olarak savunma yapamadığı gibi hücumu da takım olarak gerçekleştiremiyor. Bir kere GS'nin Sabri-Servet-G.Zan-Hakan Balta geri dörtlüsü ve M.Sarp-M.Topal-Barış orta sahasıyla oyun kurmasının mümkünatı yok. Total futbolden bahsedenlerin çoğunluğu Barcelona'yı örnek gösteriyorlar ve Puyol'un bile bu kadar iyi bir savunmacı olmasına rağmen sırf topu oyuna iyi sokamadığı için Marquez iyileşince yedek kalması gerektiğini yazıyorlar. Ama Puyol bile yukarıda saydığımız yedi GS'li futbolcudan topu oyuna sokma konusunda çok daha başarılı. Bundan dolayı bu kadro yapısı ile total futbol GS için ancak hayal olur.
Bu geceye gelecek olursak GS sahaya 4-6-0 dizilişi ile çıktı ama bu çoğunlukla Arda'nın santrafor oynadığı 4-3-3 halini aldı ki bence bu takımda santrafor oynayacak en son adamlardan bir tanesidir Arda. Rijkaard madem Nonda'yı yedek bırakacaktı o zaman onun bölgesinde Kewell'ı oynatmalıydı çünkü bu kadro içerisinde o işi kıvırabilecek tek adam o. Hem böylece Arda'nın da rakip savunma içerisinde kaybolmasına izin vermemiş olurdu. Keita ise ceza sahası dışından vurduğu şut dışında neredeyse hiç görünmedi.
Forvet hattı böyle iken orta saha ve savunmanın durumu da bundan iyi değildi. Savunmada özellikle Hakan Balta ile Gökhan Zan felakettiler. Sabri'de eski günlerindeki gibi düzgünce pas ve orta yapabilmekten yoksun olduğu gibi sık sık da ileri çıktığı için savunmada bölgesini çok boş bıraktı ve bolca pozisyon verilmesine sebep oldu. Servet ise aynı Servet'ti. Attığı pasların yüzde doksanı isabetsizdi ve 1-0'dan sonra bolca ileri çıkarak rakip yarı sahanın daha da kalabalıklaşmasından başka bir iş yapmadı.
Herkes Elano'nun gelmesi ile GS'de çarklara çomak sokulduğunu ve işleyen sistemin bozulduğunu düşünsede ü bence sistem bozulması asıl Mehmet Topal'ın iyileşip kadroya girmesi ile yaşandı. Rijkaard'ın Topal'a ilk 11'de şans vermeye başlaması ile hem o vakte kadar çok iyi maçlar çıkaran M. Sarp ile Ayhan'ın performanslarında inanılmaz düşüşler yaşandı hem de GS hücuma çok yavaş çıkmaya başladı. Böyle olunca da hem Galatasaray pozisyon bulmakta sıkıntı yaşadı hem de kendi kalesinde daha fazla pozisyon vermeye başladı.
Bu dizilişler veya oyuncuların bireysel performanslardan ziyade Galatasaray'da asıl sorgulanması gereken futbolcuların neden bu kadar ruhsuzca mücadele etmiş olmalarıdır. Yoksa ne total futbolun ne de dizilişlerin ve oyuncuların bireysel performanslarının bir önemi yok. Önemli olan futbolcuların bütün güçlerini sahaya yatsıtmaları. Ama ne yazık ki GS'li futbolcular sakatlanma korkusu ile hiç bir ikili mücadeleye girmiyorlar. Rijkaard'ın çözüm bulması gereken ilk problem işte bu ruhsuzluk...

24 Kasım 2009 Salı

Büyük Futbolcular


Messi, Ibra ve Yaya Toure'nin olmadığı bir Barcelona'nın Inter karşısında bu kadar iyi oynayabileceğini ve maçı bu kadar domine edebileğini açıkcası düşünmüyordum. Maça Guardiola 4-3-3'ün soluna Pedro'yu sağına Iniesta'yı koyarak başlarken Henry'i ise mecburiyetten en ileri uçta oynattı. Orta sahayı da Xavi-Bousqets-Keita üçlüsünden oluşturmuş ki bu kadar eksikle başka da yapacak bir şeyi yoktu. Iniesta maça sağda başlamasına rağmen daha çok içeri kat ederek ve alanını Alves'e boşaltarak oynadı ki bu boş alanları Alves de çok iyi kullandı ve Xavi'nin ona attığı muhteşem pasları iyi değerlendirdi. Atılan ikinci gol tamamen Iniesta'nın alan boşaltıp yerine Alves'in geçmesiyle meydana gelirken bu golden önce Barcelona'nın yaptığı pası ben sayamadım.
Her ne kadar Messi ve Iniesta çok büyük yıldızlar olsalarda bana göre bu takımın en önemli oyuncuları Xavi ile Iniesta. İkisinden birisi olmadığı vakit Barcelona'nın pas trafiği inanılmaz olumsuz etkileniyor ve Barcelona'yı durdurmanın tek yolu geçen sene Hiddink'in yaptığı gibi bu ikilinin pas trafiğini minimuma indirmekten geçiyor.
Dünkü maça gelecek olursak ikiside muhteşem oynadılar ve Inter orta sahasını paramparça ettiler. Xavi'nin Alves'e attığı paslarla Iniesta'nın 2-3 kez rakibine attığı çalımları ben izlemeye doyamadım. Maçın sonlarında Chivu gibi bir oyuncunun Iniesta karşısında düştüğü durumu izlemek ise açıkcası içimi sızlattı. Chivu'yu Roma'da oynadığı dönemden beri takip eder ve çok beğenirdim ama dün gözümdeki imajı dibe vurdu.
Cesar'ın ikinci yarıda Xavi'nin kafa vuruşunu çıkarması ise inanılmazdı. Eğer kalede o değilde Valdes olsaydı kesinlikle golle sonuçlanırdı o vuruş...

23 Kasım 2009 Pazartesi

Tarihi Taksim Stadyumu (1923)



Hiçte fena değilmiş stadyumun görünümü...

22 Kasım 2009 Pazar

Yok Böyle Bir Maç # 2

Bu seneki 5-5'lik Lyon-Marsilya maçından sonra yok artık dedirten bir maç daha. Defoe'nin toplamda 5 gol attığı ve bunun ilk 3'ünü 7 dakika gibi kısa bir sürede gerçekleştirerek Premier Lig tarihinin en hızlı ikinci hat-trickine imza attığı maçta Tottenham evinde Wigan'ı paramparça etti. Defoe Alan Shearer ve Andy Cole'dan sonra bir maçta 5 gol atan ilk oyuncu olurken Tottenham'da 1995 yılında Manu'nun Ipswich'i 9-0 ile geçtiği maçtan sonra bir maçta 9 gol bulan ilk takım oldu.





Cumartesi Görünümü

Sunderland 1-0 Arsenal
Liverpool 2-2 Manchester City
Chelsea 4-0 Wolverhampton
Manu 3-0 Everton
Birmingham 1-0 Fulham
Hull City 3-3 West Ham


Sunderland kendi evinde iyi oynamaya devam ediyor ve dün ki Arsenal galibiyeti ile bu sene evlerinde 7 maçta 16 puana ulaştılar. Sunderland için galibiyetten daha önemli olan Arsenal gibi 11 maçta 36 gol atan bir takıma karşı kalesini gole kapatmaktı. Gerçekten çok zor bir işi başardılar ve 4.lük için olan iddialarını bir kez daha gösterdiler. Maçın tek golünü ise Darren Bent attı ki bence bu formuyla Bent Premier ligde bu yılın en iyi transferi ve daha şimdiden 10 gole ulaşmış durumda. Eğer bu form durumunu sezon sonuna kadar devam ettirebilirse 2010 Dünya Kupasında Rooney ile birlikte İngiltere hücum hattının en büyük silahı olacaktır.Bent hakkındaki daha önceden yaptığımız yorum için tıklayınız.


Liverpool ise Torres'siz kötü gitmeye devam ediyor. Dünkü maçta da öne geçmelerine rağmen beraberliği zor kurtaldılar. Yunan oyuncu Kyrgiakos bence Liverpool savunmasında oynayabilecek kalibrede bir oyuncu kesinlikle değil. İkinci golde SWP'si bu kadar kolay döndürmesi anlaşılır gibi değil. City cephesinde de durumlar pek iç açıcı değil. Dünkü beraberlikle üst üste 6. beraberliklerini aldılar ki bu cidden çok zor gerçekleştirilebilecek bir istatistik. Liverpool maçında City'i canlandıran oyuncu ise oyuna sonradan giren Tevez'di. Onun girmesiyle City çok iyi hücum etmeye başladı ve 8 dakika içerisinde iki gol buldu ama hemen bir gol yiyerek üstünlüklerini koruyamadı. Adebayor'un attığı kafa golü ise çok ustacaydı.

Lampard, Drogba, Ballack ve Deco'nun oynayamadığı maçta Chelsea Wolverhampton'u ilk 20 dakikada bulduğu 3 golle geçerek Premier Lig tarihinde 1000. galibiyetine ulaştı. Ancelotti Hiddink'den devraldığı düzeni oturmuş takımın üzerine daha fazla koyarak çok iyi bir seri yakaladı ve Chelsea son 12 maçtır ligde kendi sahasında hiç puan kaybetmedi. Şu an ki for durumlarıyla uzak ara şampiyonluğun en büyük adayı durumundalar ama gelecek haftaki Arsenal deplasmanları onlar için çok önemli.


Manu ise Everton karşısında 3-0'lık net bir skor elde etti. Fletcher'ın yukarıdaki resminde de görüldüğü gibi vole ile attığı gol ise tek kelimeyle muhteşemdi ve benim bu hafta şu ana kadar izlediğim en güzel goldü. Giggs'de 2. golde Carrick'e yaptığı asist ile yine kadar zeki ve değerli bir oyuncu olduğunu bir kez daha gösterdi.
Ferguson hafta içi oynayacakları Beşiktaş maçında büyük bir ihtimalle rotasyona gidecek ve Obertan gibi yedek oyunculara şans tanıyacak. Umarım Beşiktaş'ta bundan yararlanabilir ve İngiltere'den 1 puan çıkarabilir ama bu iş gerçekten çok zor.
Manu'dan son bir haber verecek olursak İngiliz basınına göre Ferguson gelecek sene Van Der Sar'ın yerine CSKA'lı Igor Akinfeev'i transfer etmeyi düşünüyor ki bence de artık Akinfeev'in daha büyük bir takımda forma giyme vakti geldi geçiyor.


Real Madrid 1-0 Racing Santander
A.Bilbao 1-1 Barcelona
Tenerife 1-2 Sevilla
Deportivo 2-1 A.Madrid

El Classico öncesi İspanya'da zirve el değiştirdi. Real Madrid Higuan ile yine kazanmasını bildi ve gelecek haftaki Nou Camp'taki maça daha rahat çıkabilecekler. Barcelona ise Bilbao'da iki puanla birlikte hafta içi oynanacak Inter maçı öncesi Messi'yi de kaybetti. Şu anda işler Katalan ekibi için hiçte iyi gitmiyor. Eğer hafta içi Inter karşısında puan kaybederlerse Şampiyonlar Liginde gruptan dahi çıkamama riski ile karşı karşıya kalacaklar ki hafta sonunda da Real Madrid'i ağırlayacaklar. Guardiola'nın takımı için cidden çok kritik 2 maç.

Sevilla ise üst üste 3. galibiyetini alırken A.Madrid'te işler hala kötü gidiyor. Bu hafta da 90+5'de yedikleri golle Deportivo'ya mağlup oldular...


21 Kasım 2009 Cumartesi

Beşiktaş 3-0 Fenerbahçe


Mustafa Denizli maça savunmanın sağında İbrahim Toroman, ortasında artık alışılan ikili Sivok ve Ferrari, solunda ise İbrahim Üzülmez ile başlarken orta sahayı ise Fink, Ernst, Ekrem Dağ, Serdar Özkan ve Yusuf beşlisinden oluşturmayı tercih etmiş. Bobo ise tek forvet olarak oyuna başladı. Yani Beşiktaş'ın dizilişi 4-4-1-1 gibiydi. Ancak sağ ve sol açıklarda oynayan Ekrem ile Serdar Özkan'ın da hücum hattına sık sık destek vermeleriyle bu diziliş Beşiktaş hücumlarında 4-2-3-1 gibi bir hal alıyordu.
Fenerbahçe ise Beşiktaş karşısına Galatasaray maçındaki uyguladığı sistemin aynısı ile başladı. Daum ileri uçta yine Kazım ile başladı ama Galatasaray maçından farklı olarak Vederson'un yerine Santos'u (cezalı Bilica'nın yerinede Önder görev yaptı) ilk 11'de oynattı.
Maça Beşiktaş seyircisininde desteğiyle çok hızlı başladı ve ilk 10 dakika Fenerbahçe'yi bayağı sıkıştırdılar. 11. dakikada Beşiktaş ceza sahasına 9 orta yapmış iken henüz Fenerbahçe'nin tek bir ortası bile bulunmamaktaydı. Ancak bu dakikadan sonra Fenerbahçe Beşiktaş'ın baskısını kırdı ve maçı dengeye getirdi. Hatta ilk yarının sonunda da Alex'in frikiği ile öne geçmeye çok yaklaştılar ancak Alex direği geçemedi. Eğer bu pozisyon golle sonuçlansaydı strese girecek Beşiktaş'ın işleri epeyce zorlaşacaktı.
İkinci yarıya Mustafa Denizli çok doğru bir hamle ile başladı ve gol atma özürlüsü Serdar Özkan'ı oyundan aldı ve yerine Tello'yu takıma monte etti. Her ne kadar bu değişiklik Mustafa Denizli'nin bir başarısı olarak görünse de asıl sorgulanması gereken Tello'nun ilk 11'de oynatılmayıp yerine Ekrem'in sol açıkta görev yapmasıydı. Ancak ben eminim ki bu maçtan sonra Denizli yaptığı değişiklikler sebebiyle yazarlar tarafından yere göğe sığdırılamayacak. Her neyse maça dönecek olursak ikinci yarı ile birlikte Beşiktaş hem çok iyi oynamaya başladı hem de Emre Belezoğlu'nun sakatlanması ile orta sahanın kontrolünü tamamen ele geçirdi. Ki Emre'nin sakat sakat oynadığı anlarda orta sahadan Fink'in hücuma destek vermesiyle golü de buldular. Atılan bu golde en büyük pay sahibi ise İbrahim Üzülmez ile birlikte golü atan Fink'in karşısında oynayan Alex'ti. Emre'nin sakatlandığı bir anda savunmasına yardıma gelmesi gerekirken o orta saha çizgisi etrafında geziyordu.

Maçın kırılma anı ise kimsenin beklemedeği anda Bobo'nun sırtı dönük olarak topu alıp golü atmasıydı. Bu golden sonra Fenerbahçe moralmen dibe vurduğu gibi Emre'nin de sakatlanmasıyla orta saha üstünlüğünü tamamen Beşiktaş'a bıraktı. Beşiktaş bu dakikalarda istese çok daha farklı bir skor elde edebilirdi ama daha çok geride pas yaparak rakibinin üstüne gitmedi.
Maçın yıldızı ise tartışmasız İbrahim Üzülmez'di. İnönü'de ki 3-0'lık Barcelona maçından başka ben Üzülmez'in bu kadar efektif olduğu bir maç hatırlamıyorum. Hem ilk golde hem de son golde (3. gol bariz ofsayt) inanılmaz işler yaptı.
Maçın en kötüsü ise attığı frikik dışında hiç bir şey oynamayan Alex'ti. 90 dakika boyunca neredeyse ayağına top gelmediği gibi yenilen ilk golün en büyük sorumlularından birisiydi. Ayrıca Gökhan Gönül'de felaket bir maç çıkardı ve Üzülmez'in karşısında resmen ezildi.
Kazım'ın atıldığı pozisyonda yaptığı itiraz tamamen haksızdı çünkü top bariz bir şekilde taça çıkıyordu. İlginç olan ise yan hakemin ısrarla Kazım'ı atması yönünde Fırat Aydınus'u uyarmasına rağmen Aydınus'un Kazım'ı atmak istememesiydi.

14 Kasım 2009 Cumartesi

İspanya 2-1 Arjantin

İspanya-Arjantin maçı sanki bir hazırlık maçı değilde dünya kupası finali gibiydi. Öyle ki arada bir kanal değiştirip Dünya Kupası eleme maçı olan İrlanda-Fransa maçını izliyordum ama bu maçtaki gibi ne bir çekişme ne de bir sertlik vardı. Maça İspanya 4-5-1 düzeniyle başladı. Kalede 100. milli maçına çıkan Casillas, geri dörtlüde Ramos-Puyol-Pique-Capdevilla, orta sahada Bousqets-Xavi-Iniesta-Xabi Alonso-David Silva, ileride ise Torres'in yokluğunda David Villa oynadı. Bu beşli orta saha hem inanılmaz pres yapıp hem de çok iyi top çevirerek Arjantin'i kendi sahalarına mahkum etti. Özellikle ilk yarıda çok iyi oynadılar ve golüde buldular. İspanya'nın bu oyununda Maradona'nın da payı çok büyüktü. Çok yanlış bir kadro düzeni ile başladı maça (Allah'tan ikinci yarı hatalarının bir kısmından dönüş yaptı). Mesela ben Heinze'nin ve Gago'nun ilk 11 başlayacak seviyede oyuncular olduklarına inanmıyorum. Heinze'nin maç boyunca tek yaptığı İspanyol futbolculara tekme atmak oldu ki maçın bu kadar gergin geçmesinde en büyük pay sahibi ve olayları başlatan futbolcuydu. Galiba bir kaç gün önce Aceto'nun Heinze ve Maradona hakkında yazdıkları doğru ve Heinze bu takımda abisinin hatırına ilk 11 oynuyor. Yoksa ben başka bir açıklama bulamıyorum.
İkinci yarıya ise Arjantin daha derli toplu başladı. Bunda Maradona'nın yaptığı olumlu değişiklerinin yanı sıra İspanyol oyuncuların tekmelerden sakınmaya başlamalarıda etkili oldu. Nitekim Arjantin bu oyununun karşılığını hemen gördü ve penaltıdan Messi ile eşitliği buldu. Bu dakikadan sonra İspanya maçın kontrolünü yine tamamen kontrolü altına aldı ve maçı domine ettiler. Son dakikalarda gelen penaltı golüylede maçı 2-1 kazandılar. Xabi Alonso'da bir penaltının nasıl vurulması gerektiğini bizlere çok iyi bir şekilde gösterdi.
Özetleyecek olursak maçın genelinde İspanya topa hakim olan taraftı ve bolca pas yaptılar. Arjantin ise sadece İspanya'yı izlemekle yetindi. Ayrıca maç 1-0 devam ederken İspanya'nın verilmeyen 3 penaltısı vardı ki eğer bunlar verilmiş olsaydı tarihi bir fark ortaya çıkabilirdi. Tabi bu bir hazırlık maçı olmayıp resmi bir maç olsaydı Arjantin maçı en fazla 9 kişi tamamlayabilirdi ama hakem kırmızı kart göstermemek için büyük çaba harcadı. Benim sayabildiğim kadar Arjantin'de 9 yada 10 futbolcu sarı kart gördüler ki bu sayı Portekiz-Bosna Hersek maçı hariç oynanan diğer 3 Dünya Kupası eleme maçında gösterilen toplam sarı kartlardan daha fazlaydı.
Maradona bu tür ilginç kadrolarda ısrar ederse Dünya Kupasında en fazla ikinci turu görebilirler. İspanya ise benim Brezilya ile birlikte favori takımım. Torres ile birlikte çok daha etkili olacaklardır.


Brezilya 1-0 İngiltere

Aslında bu maç için anlatacak fazla bir şey yok. İngiltere'de Lampard, Terry, Ferdinand ve Ashley Cole yoktular. Birde maç Katar'da oynanınca hem futboldan anlayan bir seyirci topluluğu yoktu stadda hem de futbolcular yorgun ve sıcak iklime alışamamış durumdaydılar. Açıkcası maçtan beklentilerimin onda birisinin bile karşılığını alamadım. Benim açımdan maçın tek güzel yanı Elano'nun golde Nilmar'a yaptığı muhteşem asistti.

Dünya Kupası Elemelerinde alınan sonuçlar ise şöyleydi:
İrlanda 0-1 Fransa
Portekiz 1-0 Bosna
Rusya 2-1 Slovenya
Yunanistan 0-0 Ukrayna

12 Kasım 2009 Perşembe

Nba'de Haftanın Top 10'u # 2

Cudicini Ölümden Döndü



Tottenham'ın kalecisinin Londra'da motorsikleti ile bir arabaya çarptığı bildirildi. Hayati tehlikesinin olmadığı ama leğen kemiğinin kırıldığı söyleniyor...

Vassell Kaldığı Otelden Kovulmuş


Vassell Ankara'da kaldığı otelin ücreti Ankaragücü tarafından ödenmeyince kaldığı otelden gece yarısı kapı dışarı edilmiş ve bu olaydan sonra ayrılmayı düşünüyormuş. Demek ki neymiş kesin onunda sözleşmesinde yüklü miktarda tazminat var ve Gökçekler onu da bu yolla bıktırmaya çalışıyorlar. Türk futbolu daha çok çekecek gibi bu baba oğuldan.

Nani: Fergie kariyerimi alt üst etti

United'lı oyuncu Portekiz'de bir gazeteye verdiği röportajda Alex Ferguson'a fena sallamış. Röportajdan bazı satırbaşları şöyle:
  • Ferguson benim kariyerimi mahvetti ve bana verdiği hiç bir sözü tutmadı.
  • Beni Liverpool, Arsenal ve Chelsea gibi önemli maçlarda hiç oynatmıyor ve bu da beni çok üzüyor.
  • Ferguson'un oyucu seçimlerinde adaletli davrandığını düşünmüyorum ve ona olan güvenim iyice azaldı.
  • Ferguson oyuncularına herkesin gözü önünde bağırabilir ve bu durumdan hiç kimse kaçamaz. Bu konuda en çok Giggs ile Neville çektiler çünkü onların Fergusonla deneyimleri daha fazla.
  • Oynarsam çok iyi maçlar çıkarabilirim ama hiçkimse benim bir sonraki maçta forma giyebileceğime garanti veremez.
Bir de röportaj boyunca ısrarla takımdan ayrılmayacağını söylemiş ama bunca laftan sonra Ferguson onun kellesini alır...
Röportajın tamamı için tıklayınız

10 Kasım 2009 Salı

Enke Vefat Etti

32 yaşındaki Alman kaleci artık aramızda değil. Kısa bir süre önce kızını kaybeden Enke'nin bu acıya dayanamayıp intihar ettiğinden şüpheleniliyor. Toprağı bol olsun...

Ruhun Şad Olsun Atam!


Uyan Gazi Kemal uyan!.. Devletin devlete, insanin insana kullugunu yok etmek için uyan, uyan Gazi Kemal!..

8 Kasım 2009 Pazar

Yok Böyle Bir Maç


FTLyon [5 - 5] Marseille

3'[1 - 0]M. Pjanic


12'[1 - 1]
S. Diawara

15'[2 - 1]S. Govou


19'
J. Makoun


44'[2 - 2]
B. Cheyrou

47'[2 - 3]
B. Kone

53'
Cris


74'

M. Niang

79'[2 - 4]
Brandao

81'[3 - 4]L. Lopez


84'[4 - 4]L. Lopez (pen.)


85'
L. Lopez


87'

S. Diawara

Yok böyle bir maç...