Sayfalar

31 Mart 2010 Çarşamba

Arsenal 2-2 Barcelona II Futbola Doyum Noktası


Kuralar çekildiğinden beri Arsenal'in Barcelona'yı durdurabileceğini ve en az onun kadar topa hakim olarak turu geçebileceğine inanıyordum. Bir de Iniesta'nın olmaması ve Fabregas'ın forma giymesi ile iyice ümitlenmiştim ancak Barcelona ilk 15 dakika öyle bir top oynadı ki akıllara ziyan. Ben hayatım boyunca böyle bir maç başlangıcı görmedim. Zaten oynanan oyunda istatistiklere aynen yansıdı (gol olarak değil ama). Bu süre zarfında Barcelona'nın 9 şutu varken Arsenal'in hanesinde 0 yazıyordu. Topla oynamalarda da Barcelona'nın %76'ya %24'lük gibi inanılmaz bir üstünlüğü vardı ki herhalde Arsenal bu kadar düşük oranları bir daha görmez. Maç bu şekilde ilerlerken üstüne birde Arshavin ile Gallas'ın sakatlanarak oyundan çıkmaları eklendi. Durum böyle olunca kadro derinliği zaten sınırlı olan Wenger'in ilerleyen dakikalarda oyuna müdahele etme şansı iyice azaldı. Arsenal'in tek şansı 5-0 bitmesi gereken ilk yarının Almunia sayesinde 0-0 bitmesiydi. Ancak ikinci yarının hemen başında Pique'nin inanılmaz topunu gole çeviren Ibra maçın gidişatını iyice belli etti. Bu golden sonra Bentner'in kafa vuruşunu Valdes'in çıkarması ise maçın kırılma noktalarından bir tanesiydi. Zaten kaçan bu pozisyonun ardından Xavi yine yaptı yapacağını ve Ibra'ya inanılmaz bir pas attı. Ibra'da kendine yakışır bir şekilde pozisyonu bitirdi.


Bo golden sonra her şey bitti diye düşünürken Wenger son kozunu oynadı ve Sagna'yı oyundan alarak yerine Walcott'u sahaya sürdü. Eboue'yi de sağ beke attı. Bu değişiklikten sonra Arsenal Barcelona'nın zayıf tarafı sol kanattan yüklenmeye başladı ve Walcott'un girişinden 3 dakika sonra Walcott ile gole buldular. Morallenen ve diri Walcott ile iyice yüklenmeye başlayan Arsenal ceza sahasında Puyol'un Fabregas'ı düşürmesi ile penaltı kazandı ve Fabregas ile de gole çevirdi. Pozisyondaki penaltı kararı tartışmalı olduğu gibi Puyol'a çıkan kırmızı kart tamamen yanlıştı. Arsenal'in bu baskısında Wenger'in oyuncu değişikliğinin ne kadar payı varsa Guardiola'nın yaptığı Ibra-Henry değişikliğinin de en az o kadar payı vardı.
Rövanş maçında Barca'da Pique ve Puyol, Arsenal'de ise Fabregas cezalı oldukları için oynayamayacaklar. Dünkü maçı izlememiş olsam Arsenal'in tur şansı olduğunu düşünebilirdim ama Barcelona'nın dünkü futbolundan sonra Arsenal'in turu geçme şansı yok...

30 Mart 2010 Salı

Bayern Münih 2-1 Manchester United



Maçın henüz başında Demichelis'in de hatasıyla gelen Rooney golü ile maç hakkında yapılan bütün planlar alt üst olmuştu. Daha doğrusu Bayern için alt üst olmuştu. Ama golden fazla hemen toplamayı bildiler ve fazla panik yapmadan rakip kaleye yüklendiler. Orta saha oyuncuları hem çok dirençli hemde teknik kapasiteleri yüksek olduğu için Carrick-Scholes-Fletcher üçlüsünden oluşan Manu orta sahasına karşı az da olsa üstünlük sağladılar. Bol pas yapıp gol için her varyasyonu denediler. Ortadan delmeye çalıştılar, sol kanattan Ribery ile zorladılar, sağdan Hamit ve Lahm ile denediler ama hücum hattındaki Müller ve Olic'in çok silik olmaları ve Ferdinand-Vidic ikilisi arasında ezilmeleri nedeniyle bir türlü istenilen pozisyonları bulamadılar. Bulduklarında ise Van der Sar'a takıldılar. Ancak burada takdir edilmesi gereken bir şey var ki o da Bayern Münih 90 dakika boyunca hiç bir zaman disiplinden uzaklaşmadı ve devamlı gol için denemeler yaptı. Eğer Robben olsaydı ya da Van Gaal Müller'in yerine daha fizikli Gomez ya da Klose ile maça başlamış olsaydı bence Bayern golü çok daha erken bulurdu.



Maçı çeviren hamle ise Ferguson'dan geldi. Çok anlamsız bir şekilde Carrick ve Park'ı çıkarıp Valencia ile Berbatov'u oyuna soktu. Valencia değişikliğini biraz olsun anlayışla karşılabiliriz ama Carrick'i çıkarıp Berbatov'u alarak ne planladı ben anlayamadım. Zaten bu dakikadan sonra da orta saha hakimiyeti tamamen Bayern'e geçti beraberlik golü biraz da şansın yardımıyla geldi. Golden sonra Vidic'in direkten dönen kafa topu maçın kesinlikle kırılma anıydı. Eğer o top gol olsaydı yarı final Bayern için hayal olurdu. 90+2 de Evra'nın hatasıyla topu önünde bulan Olic inanılmaz soğukkanlı bir vuruşla Van der Sar'ı avlamasını bildi. Maçtan sonra İngilizler yenilgiden çok Rooney'nin sakatlanarak oyundan çıkması nedeniyle telaşlandılar ama korktukları başlarına gelmedi ve Rooney'nin sakatlığının ciddi olmadığı açıklandı. Aksi bir durum söz konusu olsaydı Manu bu yılı kupasız kapatırdı ayrıca İngiltere Milli Takımıda Dünya Kupasına çok erken veda ederdi...

Takip Edilmesi Gerekenler#8: Bryan Ruiz Gonzalez


Twente 1973-74 sezonunda ligi Feyenoord'un arkasından, sadece 2 puan farkla ikinci sırada bitirdikten sonra ertesi yıl UEFA Kupasında final oynamış ancak kupayı Alman Borusissia Monchengladbach’a kaptırmıştı. Aradan geçen 35 yılda ulaştıkları en büyük başarı geçen sene Az Alkmaar’ın ardından elde ettikleri lig ikinciliğiydi. Bu sene ise Steve Mclaren yönetiminde şampiyonluğa doğru adım adım ilerliyorlar. Şu anda lig ikincisi Ajax’ın 4, üçüncü PSV’nin ise 5 puan önündeler ve önlerinde de hiçte zor olmayan bir fikstür var. Eğer şampiyon olmayı başarabilirlerse Az Alkmaar’dan sonra PSV-Ajax-Feyenoord hegemonyasına son veren ikinci takım olacaklar. Bu başarıda hiç şüphesiz en büyük pay sahibi takımı baştan yaratan Steve Mclaren. Ancak Steve Mclaren kadar bu başarıda pay sahibi olan bir kişi daha var. O da bugüne kadar ligde attığı 22 gol ve yaptığı 7 asist ile takımın gol yükünü çeken Kosta Rika’lı Bryan Ruiz Gonzalez. Bu sezonun başında 5 milyon € karşılığında Belçika’nın Gent takımından transfer edilen 24 yaşındaki Gonzalez hem her iki ayağını da çok iyi kullanabiliyor hem de hava toplarına oldukça hakim bir santrafor. Aşağıdaki videoda ligin son haftasında Sparta Rotterdam’a karşı 4 dakikada yaptığı hat-rick’i izlediğiniz vakit yukarıda saydığımız özelliklerini rahatlıkla gözlemleyebilirsiniz. En büyük artısı ise bu sene hiçbir maçı kaçırmayıp ne kadar istikrarlı bir oyuncu olduğunu göstermesidir. Geçen sezon adı Trabzonspor ile de anılan Gonzalez ile İngiltere’den Arsenal, Everton ve Tottenham’ın, İspanya’dan ise Sevilla, Villareal ve Atletico Madrid’in ilgilendiği Avrupa basınında sıkça dile getirilmekte.


28 Mart 2010 Pazar

Galatasaray 0-1 Fenerbahçe


Maçın genelinde hiç bir şey oynamayan iki takım vardı sahada. Ama bir tarafta 40 metreden gelen topu içeri alan Leo Franco, bir tarafta ise maçı son dakikada yaptığı kurtarışla kazandıran Volkan oynuyordu. Bu maçla birlikte şampiyonluğun en büyük adayı Fenerbahçedir oldu benim gözümde. Ligin kaderini Fenerbahçe-Beşiktaş ile Bursaspor-Beşiktaş maçları belirleyecek. Yani bir nevi Beşiktaş şampiyonu belirleyecek takım olarak görünüyor. Fenerbahçe'yi hem de Emre olmadan kazandıkları için tebrik ediyorum...

Guiza#3



Guiza videolarına devam...

26 Mart 2010 Cuma

Avrupa Ligleri

Barcelona'nın geçen sene 6 kupa almasının yanında belki de gelmiş geçmiş en iyi futbol oynayan takım olması ve Fiorentino Perez'in buna karşı koyabilmek için II. Los Galacticos dönemini başlatmasıyla birlikte sezon başından beri bütün gözler İspanya Ligine çevrilmişti. Hatta Ronaldo, Kaka ve Xabi Alonso gibi yıldızların İspanya'ya transfer olması ile İspanya Liginin İngiltere Premier Ligini kalite olarak geride bırakmaya başladığı düşünülüyordu. Nitekim sezon başından bu yana hem Barcelona hem de Real Madrid oynadıkları futbolla göz dolduruyorlar. Ancak bu seferde İspanya'da bu iki takım ile geriye kalan 18 takım arasında dağlar kadar fark oluştu. Öyle ki birinci Real Madrid ile üçüncü Valencia arasında daha şimdiden 18 puanlık fark oluştu. Hatta Real Madrid ile 8. sıradaki ezeli rakibi Atletico Madrid arasındaki puan farkı 34'e ulaştı. Durum böyle olunca insanlar Real Madrid ve Barcelona'nın maçlarını izlerken sadece Messi ve Ronaldo'nun maç sırasında neler yapabileceklerini takip ediyorlar çünkü hiç kimse rakip takımlardan sürpriz bir skor beklemiyor artık. Mesela dün akşam ki Getafe-Real Madrid maçını izlerken aklımda en ufak bir şüphe yoktu Real'in puan kaybedeceğine dair. Maçı izlemekte ki amacım tamamen Real'in üst üste 9 maçta 3 ve üzeri gol atmasıydı ve bu sayıyı 10 maça çıkarıp çıkaramayacaklarıydı. Yani tek merakım yine 3 golü geçip geçemeyeceklerine dairdi ki henüz ilk yarıda 4 gol atarak bu beklentimi de karşılamış oldular. Bu nedenle maçın ikinci yarısını izlemektense 24 izlemeyi tercih ettim.



İspanya Liginde gelişmeler böyle iken ligimizde heyecan her geçen yıl artmakta. Daha önceleri şampiyonluk 3 büyükler arasında geçerken son 3 yıldır anadolu takımlarıda şampiyonlukta iddialı duruma geldiler. Özellikle Bursaspor'un Galatasaray'a 5 puan, Fenerbahçe ve Beşiktaş'a ise 6 puan fark atması ve fikstür avantajınıda elinde bulundurması ligimiz ve futbolumuz açısından oldukça sevindirici bir gelişme. Hatta öyle ki İspanya'da lider ile 3. takım arasındaki puan farkı 18 olurken ligimizde bu puan farkı ancak lider Bursaspor ile sekizinci İBB arasında gerçekleşmiştir.

İngiltere'de ise kalite hala en üst seviyelerde. Manu-Chelsea-Arsenal üçlüsü şampiyonluk için mücadele ederlerken tam 5 takım (Tottenham-M.City-Liverpool-Aston Villa-Everton) lig 4.lüğü için yarışıyorlar.

Fransa Ligue 1'da ise Lyon'un hegemonyasına Bordeaux'un geçen sene son vermesiyle birlikte bu sene tam 6 takım (Bordeaux-Montpellier-Auxerre-Marsilya-Lille-Lyon) şampiyonluk mücadelesi veriyorlar.


Bundesliga ise bu sene bence tartışmasız en zevkli futbolun oynandığı lig durumunda. Hem şampiyonluk mücadelesi hem de kümede kalma mücadelesinde rekabet en üst düzeyde. Ayrıca neredeyse her sene farklı bir takımın şampiyon olması yada şampiyonluk mücadelesinde yer alması bu lige ayrı bir heyecan katıyor.

Avrupa Liglerinden bahsederken Steve Mclaren'in takımı Twente'nin domine ettiği Hollanda Liginden bahsetmemek olmazdı. Geçen sene Az Alkmaar'ın galiba tam 34 yıl sonra Ajax-PSV-Feyenoord dominasyonuna son vermesi ile birlikte bu senede Twente şampiyonluk yolunda emin adımlarla ilerliyor. Küme düşme potasında da tam 7 takım birbirleriyle yarışmakta.

Lafın kısası bütün liglerde bu yılla birlikte çekişme azami seviyeye çıkmışken sadece İspanya liginde geriye doğru bir gidiş var...

24 Mart 2010 Çarşamba

Arjen Robben


Bu sene herkes Messi ve Rooney hakkında konuşuyorlar ama unuttukları çok önemli bir ism var. O da Arjen Robben. Bayern Münih'e geldiğinden beri Alman takımını adeta tek başına taşıyor. Ligde 10, Almanya Kupasında 2 ve Şampiyonlar Liginde de 2 gol atarak toplamda 14 gole ulaştı. Bu rakam hazırlık dönemini başka bir takımda geçirip sezon içerisinde transfer olan ve daha çok kanatlarda uzak forvet gibi oynayan bir adam için hiç de fena bir istatistik değil. Eğer Real Madrid onu göndermeyip takımda tutsaydı bence şu anda Şampiyonlar Liginde çeyrek finalde olur ve ligde de daha fazla puan toplayabilirdi.
Dünkü Schalke ile oynadıkları Almanya Kupası yarı final maçının 112. dakikasında attığı gol muhteşemdi. O dakikada öyle bir depar atmak her futbolcunun harcı değil. Attığı gol dışında da maçın en iyisiydi ve oyunu maç boyunca domine etti. Bence artık Bayern yönetimi Ribery'i rahatlıkla elden çıkartabilir çünkü bu takımın gerçek lideri Robben. Dünkü maçta attığı gole buradan ulaşabilirsiniz.

23 Mart 2010 Salı

Özhan Başkanı Kaybettik


Herkes onu iyi veya kötü yöneticiliği ile değil beyefendiliği ile hatırlayacaktır. 3 büyüklerin başına gelmiş olan en efendi başkanlardan bir tanesiydi. Toprağı bol olsun...

19 Mart 2010 Cuma

Şampiyonlar Ligi Çeyrek Final Eşleşmeleri

Lyon-Bordeaux
Bayern Münih-Manchester United
Arsenal-Barcelona
İnter-CSKA Moskova

Arsenal-Barcelona eşleşmesinde nasıl bir futbol oynanacağını hayal etmesi bile insanı heyecanlandırıyor. Belki de oynanan futbol olarak Avrupa'nın en iyi takımı birbirleriyle eşleştiler. Favori tabi ki Barcelona ama ben yine de Arsenal'in bir sürpriz yapabileceğine inanıyorum en azından öyle olmasını ümit ediyorum. Bu eşleşmenin galibi ise Inter-CSKA eşleşmesinin kazananı ile eşleşecek. İki Fransızın birbirleriyle eşleşmeleri ise onlar için hem talihsizlik hem de şans olmuş. Çünkü bir yandan birbirlerini telef ederlerken öte yandan ise en az 1 Fransız takımı yarı finale çıkmış olacak. Bayern-United eşleşmesini ben ortada görüyorum ancak eğer Manu bu turu geçerse üst üste 3. kez final oynayan ilk takım olma yolunda büyük bir adım atmış olur.

18 Mart 2010 Perşembe

Aslantepe'nin Son Hali



Guiza#2



PES'in inandırıcılığına dair ikinci video. Birincisi ise burada...

17 Mart 2010 Çarşamba

Ibrahimovic Yolcu


Eto'o ile Ibrahimovic takasının yapıldığı günden beri Barcelona'nın bu takastan zararlı çıkan taraf olduğunu düşünüyorum. Çünkü Ibrahimovic ayağında top tutmayı seven, fazla yer değiştirmeyen ve daha çok kaleye sırtı dönük oynayabilen bir futbolcu olduğu için Barcelona'nın hızlı paslaşmalara ve bolca yer değiştirmeye dayanan oyun yapısında sırıtacağını düşünüyordum. Aradan geçen zaman beni haklı göstermiş olacak ki İspanyol medyasında yıl sonunda İbra'nın gönderilmesinin düşünüldüğü dillendirilmeye başlandı. Yerine ise en büyük hayellerinden birisinin Barcelona'da oynamak olduğuna dair açıklama yapan Fernando Torres'in ya da Valencia'lı David Villa'nın transfer edileceği konuşuluyor. Eğer bu iki futbolcudan birisi Ibra'nın yerine transfer edilirse Eto'o takası ile yapılan hatadan dönüleceğini düşünüyorum. Hadi hayırlısı...

16 Mart 2010 Salı

Chelsea 0-1 Inter


İlk maçı izledikten sonra Mourinho'nun bu maçta takımını iyice geriye yaslayacağını ve oyunu kilitleyeceğini düşünüyordum ancak maç kadrolarını gördükten sonra Mourinho'nun futbol zekasına bir kez daha hayran kaldım.

Cesar

Maicon Lucio Samuel Zanetti

Motta Cambiasso

Sneijder

Eto'o Milito Pandev

Chelsea deplasmanında maça 4-3-3 dizilişi ile başlaması ve önce gol atmayı düşünmesi cidden takdire şayandı. Belki ilk yarı takımı istediği kadar pozisyona giremedi ama yine de kalesinde fazla da baskı görmedi. Sadece ilk yarının son 5 dakikasında Chelsea ciddi şekilde sıkıştırmaya başlamıştı ki devre arası Mourinho'nun imdadına yetişti. İkinci yarı ise tamamen Inter'in kontrolünde geçti. Chelsea hücumda bir türlü çoğalıp etkili olamadı. Bunda Zhirkov ve Ivanovic'den oluşan beklerin neredeyse hücuma hiç katılmamaları etkili oldu. Ayrıca Chelsea'li oyuncular maç boyunca anlamsız yere çok kolay sinirlendiler ve Mourinho'nun tuzağına düştüler. İkinci yarının ve maçın tartışmasız yıldızı Sneijder'de. Eto'o, Milito ve Pandev üçlüsünü kaleci ile karşı karşıya bırakan enfes 4 pas attı ancak bunlardan sadece bir tanesi golle sonuçlanabildi. Tabi atılan bu paslarda Sneijder'in payı ne kadar yüksek ise de doğru yerlere doğru koşular yapan Inter forvet hattının da payı da bir o kadar yüksekti. Terry'nin ise yaşanan skandaldan sonra ne kadar düşüş içerisinde olduğunu gösteren en iyi maçtı belki de. Dünya Kupasında Capello'nun işi hiçte kolay olmayacak gibi.


Not: Bana göre ilk yarıda Chelsea'nin verilmeyen net iki penaltısı vardı.

14 Mart 2010 Pazar

Harika Bir Hafta Sonu: İtalya 28. Hafta

Şike olaylarından sonra İngiltere Premier Lig ile İspanya La Liga'nın gölgesinde İtalya Serie A'nın bu yıl bu liglerle arasındaki farkı kapatmaya başladığını düşünüyordum ki bu haftanın maç sonuçlarını görünce yanılmadığımı anladım.

Livorno 3-3 Roma
Juventus 3-3 Siena
Genoa 5-3 Cagliari
Udinese 3-2 Palermo







Bir haftada bu kadar heyecanlı maç cidden fazla bir lig için. Bu skorlar içinde en şaşırtıcı olan ise Juventus'un ilk 10 dakika 3-0 öne geçtiği maçta lig sonuncusu Siena 3-3 ile beraber kalmasıdır. Yarın Juventus gazetelerinin atacağı manşetleri çok merak ediyorum bu skordan sonra.
Eğer bir de bu akşam Milan Chievo karşısında kazanırsa Inter ile aradaki puan farkı 1'e inecek ki Serie A'da heyecan maksimuma yükselecek. Bu nedenle akşam ki maçta gönlüm Milan'dan yana.

12 Mart 2010 Cuma

Dominic Adiyiah # 2

Daha önce takip edilmesi gereken futbolcular arasında gösterdiğim Dominic Adiyiah Afrika'da 20 yaş altı en iyi futbolcu ödülünü kazanarak beni mahçup etmedi. En iyi futbolcu ödülünü ise Didier Drogba kazandı...

10 Mart 2010 Çarşamba

Harika Paslar # 3: Nani



Henüz bir kaç ay öncesine kadar Ferguson'un futbol hayatını mahvettiği şeklinde demeçler veren Nani'nin dün akşamki Milan maçının ikinci golünde Rooney'e ayağının dışı ile verdiği pasa hayran kalmamak elde değil. Rooney'de pasın hakkını verdi...

8 Mart 2010 Pazartesi

Oscar Goes To The Hurt Locker


82. Oscar Ödüllerinde en iyi film Kathryn Bigelow'un yönettiği The Hurt Locker seçilirken en iyi yönetmende Kathryn Bigelow oldu. Böylece ilk defa bir bayan yönetmen Oscar almış oldu. Bunun yanı sıra Kathryn Bigelow eski kocası James Cameron'un filmi Avatar'a karşı büyük üstünlük kurdu. Avatar sadece "En İyi Görüntü Yönetmenliği", "En iyi sanat yönetmenliği" ve "En iyi görsel efekt" gibi teknik dallarda ödül alabildi ki başka bir ödül alsa Oscar ödüllerine karşı zaten az olan güvenim iyice yerle bir olacaktı.


En iyi kadın oyuncu rolünü ise "The Blind Side" daki rolü ile güzeller güzeli Sandra Bullock kazanırken en iyi erkek oyuncu "Crazy Heart" filmindeki rolü ile Jeff Bridges oldu.


Gecenin, ödül listesi şöyle:

En iyi film: The Hurt Locker
En iyi yönetmen: Kathryn Bigelow (The Hurt Locker)
En iyi kadın oyuncu: Sandra Bullock (The Blind Side)
En iyi erkek oyuncu: Jeff Bridges (Crazy Heart)
En iyi yardımcı kadın oyuncu: Mo'Nique (Precious)
En iyi yardımcı erkek oyuncu: Christoph Waltz (Inglourious Basterds)
En iyi özgün senaryo: Mark Boal (The Hurt Locker)
En iyi uyarlama senaryo: Geoffrey Fletcher (Precious)
En iyi animasyon: Up
En iyi yabancı film: The Secret in Their Eyes (Arjantin)
En iyi belgesel: The Cove (Louise Psihoyos ve Fisher Stevens)
En iyi kurgu: The Hurt Locker (Bob Murawski ve Chris Innis)
En iyi sanat yönetmenliği: Rick Carter, Robert Stromberg ve Kim Sinclair (Set dekorasyonu) (Avatar)
En iyi görüntü yönetmenliği: Mauro Fiore (Avatar)
En iyi görsel efekt: Joe Letteri, Stephen Rosenbaum, Richard Baneham ve Andrew Jones (Avatar)
En iyi ses kurgusu: Paul Ottosson (The Hurt Locker)
En iyi ses miksajı: Paul Ottosson ve Ray Beckett (The Hurt Locker)
En iyi film müziği: Michael Giacchino (Up)
En iyi orijinal şarkı: The Weary Kind (Crazy Heart)
En iyi kostüm tasarımı: Sandy Powell (The Young victoria)
En iyi makyaj: Star Trek
En iyi kısa metrajlı film: The New Tenants
En iyi kısa animasyon: Logorama
En iyi kısa metrajlı Belgesel: Rabbit a la Berlin

7 Mart 2010 Pazar

Real Madrid 3-2 Sevilla



Maçı izleyemedim ama özetini izleyince maçı Real Madrid'in fazlasıyla hak ettiğini ve en az 7-8 tane net pozisyon kaçırdığını gördüm. Barcelona'nın puan kaybetmesiyle birlikte lider oldular ve artık ipleri ele de geçirdiler. Hem Barcelona ile Barnebau'da oynayacak olmaları hem de Barcelona'nın fikstürünün çok daha zor olması nedeniyle bence artık şampiyonluğun favorisi durumuna geldiler.

Yok Böyle Bir Maç # 4: Velez Sarsfield 4-4 Boca Juniors



Maçta gollerde harikaymış...Paylaşmamak olmazdı...

6 Mart 2010 Cumartesi

Harika Paslar # 2: Samir Nasri



Arsenal'in ilk golündeki Samir Nasri'nin Fabregas'a attığı pas bu kategoriye girmeyi fazlasıyla hak ediyor...