
Maç hakkında konuşup da Nani'den bahsetmemek olmazdı. Manu'ya geldiğinden beri oynadığı en iyi maçtı. İlk golde yaptığı hareketler akıl alacak gibi değilde. İkinci golde Rooney'e attığı pas ise tek kelime ile muhteşemdi...
To save what is important i must be strong enough to cut out my heart...

Aslında bu maç hakkında konuşacak çok fazla bir şey yok. Bir tarafta Türkiye Süper Liginin Los Galacticos'u olarak gösterilen Galatasaray, diğer tarafta ise 18 maçta tek bir galibiyet alamayan ve neredeyse küme düşmesi garanti olan Denizlispor. Her ne kadar kağıt üstünde bu kadar fark olsa da maç başa baştı. Daha doğrusu sadece orta saha mücadelesi vardı. Her iki takımda düzgünce pozisyona giremedi.
Bu kadar eksiğe ve yolculuk sırasında çekilen eziyetlere rağmen Fenerbahçe'yi böyle bir galibiyetten dolayı kutlamak gerekir. 90 dakika boyunca oyuna hakim olan ve iyi oynayan tarafdılar. Deplasmanda 5 gol attılar ve en az bu kadar da kaçırdılar. Sivasspor'un durumu ise içler acısı. Eğer bu futbollarıyla ligde kalmayı başarırlarsa yazıklar olsun Türkiye Ligi'nin kalitesine. 1 lig'de oynayan bir takımın savunması bu kadar kötü olmamalı. Özellikle Uğur Boral'dan yedikleri her 2 golünden birbirinin kopyası olması ve Uğur'un elini kolunu sallayarak Sivasspor ceza sahasına girmesi savunmalarının nekadar kötü olduğunun en net göstergesiydi. Sivasspor açısından tek olumlu gelişme yaklaşık bir yıl sonra Mehmet Yıldız'ın sahalara dönmesi ve muhteşem bir gol atmasıydı. Ama maç sırasında göründü ki Mehmet Yıldız eski gücünde değil ve kondisyonu şu anda en fazla 60 dakikayı kaldıracak durumda.
Hakan Şükür, Hakan Ünsal ve Tugay'dan sonra bir Türk daha Premier Lig'de Blackburn Rovers'ın formasını giyecek. Yıldıray 14 yıllık Bundesliga tecrübesinden sonra sezon sonuna kadar kiralık olarak Blackburn yolunu tuttu. Yıldıray yaptığı açıklamada 3 aydır Blackburn ile görüştüğünü ve Tugay'dan da bilgi aldığını söylemiş. Açıkcası Blackburn'un bu transferi niye yaptığını anlayabilmiş değilim çünkü Yıldıray bu sene Stuttgart'ta sadece toplamda 9 dakika forma giyebildi. Hadi Blackburn'de kendini yeniden bulabilir deyip bunu es geçsek bile Yıldıray gibi sık sık sakatlanan bir futbolcunun Premier Ligin temposuna ve sertliğine ayak uydurabileceğine inanmıyorum. Ama yine de bir Türk futbolcunun Premier Lige transfer olmasına çok mutlu oldum. Umarım başarılı da olabilir.
En sonunda resmi açıklama da yapıldı ve Dos Santos resmen Galatasaray'ın futbolcusu oldu. Ama hala henüz kim ile yollar ayrılacak belli değil. Bana en mantıklı gelen Leo Franco'nun takımdan ayrılması çünkü Galatasaray'a fazladan verdiği hiç bir şey yok. Ancak ben hala Dos Santos ile aynı mevkide oynayabilen Caner, Kewell ve Arda varken bu transferin mantığını kavrayabilmiş değilim. Kafamı karıştıran diğer bir nokta ise Dos Santos gibi fazlada güçlü olmayan bir oyuncunun Türkiye Liginin sertliğine dayanıp dayanamayacağı. Bu transfer konusunda ümitli olduğum nokta ise oyuncunun henüz 20 yaşında olması ve Rijkaard'ın onun ne gibi yeteneklere sahip olduğunu çok iyi bilmesi. Camia için hayırlısı olsun...
Hangeland'ın sakatlanmasıyla ilk Premier Lig maçına Chelsea karşısında Stamford Bridge'de çıkmak zorunda kalan Fulham'ın 19 yaşındaki savunma oyuncusu Smalling'e o maçta hayran kalmıştım. Her ne kadar maçı kendi kalesine attığı şanssız bir golle tamamlamış olsa da Chelsea hücumcularına çok iyi karşı koymuştu ve bütün yan topları toplamıştı. Aslında kendi kalesine de gol atmazdı ama maç sırasında İbrahim Altınsay o kadar çok övmüştü ki çocuğa nazar değdi. Lafın kısası Fulham bir kaç maçta parlattığı Smalling'i £12 milyon gibi yüksek bir meblağa Manu'ya satmayı başarabildi. Bu transferle de Vidic'in Barcelona'ya gideceği hakkındaki söylentilerin doğruluk payı oldukça yükselmiş oldu.

Son günlerdeki Milan'ın form durumu ve E'too'nun Afrika Kupasında olması nedeniyle maçın favorisi olarak Milan'ı görüyordum ama Mourinho'nun Inter'i eze eze Milano derbisini kazanmasını bildi. Özellikle Milan'sa Nesta'nın olmaması ve yerine 38'lik Favalli'nin oynaması bu kaçınılmaz sonu hazırladı. Ta bi bir de maçın henüz başındaki Sneijder'in direkten dönen füzeside Milan'ı psikolojik olarak oldukça etkili.
Tv'yi açıp sahanın zeminini görünce hemen aklıma Uğur'un Konyaspor maçında 18 ay sakatlanmasına neden olan zemin geldi ve maçın başında dua ettim hiç bir futbolcunun sakatlanmaması için. Açıkcası bu tür zeminlerde federasyon hala niye maç oynatmakta ısrar ediyor anlamış değilim. Bu tür maçlarda hem futbolcuların sakatlanma riskleri çok yüksek oluyor hem de maçı izleyenlerde maçtan hiç bir zevk alamıyorlar.

Vurulduk ey halkım, unutma bizi...
Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez. İsteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık. mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu. Yüreğimiz, işçiyle birlikte attı. Yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep. Öldürüldük ey halkım unutma bizi...
Fidan gibi genç kızlardık. Hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı göz bebeklerimizden. Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik. Direndik küçük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla. tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven gibi. Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden. Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi...
Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımız düğümlenmişti. Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acımaksızın. Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı gibi savrulduk. Vicdan sustu. Hukuk sustu, insanlık sustu.
Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
Kanserdik. Ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla kapattılar hücrelere. Hastaydık. yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık. Önce kolumuzu, omuz başından keserek yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık önlerine. sonra da otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.
Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
Giresun'daki köylüler, sizin için öldük. Ege'deki tütün işçileri, sizin için öldük. Doğudaki topraksız köylüler, sizin için öldük. İstanbul'daki, Ankara'daki işçiler sizin için öldük. Adana7da, paramparça elleriyle, ak pamuk toplayan işçiler, sizin için öldük.
Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
Bağımsızlık, Mustafa Kemal'den armağandı bize. Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara. mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler. Amerikan üsleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.
Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi...
Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk; komunist dediler. Ülkemiz bağımsız değil dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş Savaşında emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha dik tutabilmekti bütün çabamız. bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak istemediler.
Vurulduk ey halkım unutma bizi...
Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. Bir kadın eli değmemişti ellerimiz. bir sevgiliden mektup bile almamıştık daha. bir gece sabaha karşı, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına. herkes tanıktır ki korkmadık. İçimiz titremedi hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.
Asıldık ey halkım, unutma bizi...
Bizi öldürenler , bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da susmuşlardı bütün olup bitenlere. öfkelerini bir gün bile karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri önünde öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına, batı uygarlığı adına, bizleri, bir şafak vakti ipe çektiler.
Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...
Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi...Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi.
Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi., hep birlikteyiz ey halkım, unutma bizi,
Manchester City-Manchester United maçında Tevez'in gollerden sonra yaptığı duyamıyorum işaretini ben ilk başta Ferguson'a yaptığını zannetmiştim ama yanılmışım çünkü o hareketlerin gerçek muatabı Gary Neville'mış aslında. Maçtan önce bir gazeteye Tevez'in 30 milyon avro etmeyeceğini ve gönderilişinin doğru olduğu hakkında bir yazı yazmış Gary Neville ve bütün o hareketlerin başlangıcına sebebiyet vermiş. Maçta da Tevez'in duyamıyorum şeklinde yaptığı harekete orta parmağını göstererek karşılık vermiş. Tevez'de maçtan sonra altta kalmamış ve Neville'ın tam bir gerizekalı ve Ferguson'un yalakası olduğunu söylemiş ki bunun ne kadar doğru olduğunu Flyingdutchman'in yazdığı yazı ile bir kez daha görmüş olduk. Tüm bu olanlardan sonra ne mi oldu. Her iki oyuncuda ceza alcaklar ve rövanş maçında olmayacaklar. Manu Neville gibi bir vasıfsız bir oyuncusundan yoksun kalacakken M. City ise en formda oyuncusunu kaybetmiş oldu. Rövanş maçında bütün kalbimle City'i destekleyeceğim...



33 yaşındaki Fransız'ın bugün resmi sözleşmeye imza atacağı ve İngiltere'ye tekrardan döneceği söylendi. Açıkçası Mancini'nin bu transfer ile neyi amaçladığını ben anlayamadım. Bu kadar çok sakatlık problemi yaşayan bir oyuncunun EPL'nin sertliğine ve temposuna nasıl ayak uyduracağını tahmin edemiyorum. Viera ise bu takımda oynamasına kesin gözle bakıyor olacak ki Dünya Kupasında tekrar oynamak için M.City'e geldiğini açıklamış. Demek ki Mancini onu cidden oynatmayı düşünüyor ve Bellamy ya da Ireland ikilisinden birisine kapıyı gösterecek.
23 yıldır başka bir deyişle Ferguson göreve geldiğinden beri FA Cup'ta 3. turda elenmeyen Manu bugün hem de ezeli rakibi Leeds United'a Old Trafford'da 1-0 kaybederek FA Cup'a veda etti. Tamam her takım yenilebilir ama önemli olan Rooney ve Berbatov'un ilk 11'de başladığı, Owen, Giggs ve Valencia'nın yedekten oyuna dahil olduğu maçta Manu'nun topla oynama yüzdesinde bile Leeds United'ın gerisinde kalmasıydı. Maçtan önce İngiliz basınında Ferguson'un Leeds United'ın Premier Lige çıkmasını beklemeden FA Cup'ta paramparça edeceği düşünülüyordu ama derbilerin skorunun önceden belli olmaz söylemi bir kez daha doğru çıktı League One'da oynayan Leeds United Old Trafford'ta kazanmasını bildi. Maçın tek golünü ise Jermaine Beckford attı.