31 Mart 2010 Çarşamba
Arsenal 2-2 Barcelona II Futbola Doyum Noktası
Kuralar çekildiğinden beri Arsenal'in Barcelona'yı durdurabileceğini ve en az onun kadar topa hakim olarak turu geçebileceğine inanıyordum. Bir de Iniesta'nın olmaması ve Fabregas'ın forma giymesi ile iyice ümitlenmiştim ancak Barcelona ilk 15 dakika öyle bir top oynadı ki akıllara ziyan. Ben hayatım boyunca böyle bir maç başlangıcı görmedim. Zaten oynanan oyunda istatistiklere aynen yansıdı (gol olarak değil ama). Bu süre zarfında Barcelona'nın 9 şutu varken Arsenal'in hanesinde 0 yazıyordu. Topla oynamalarda da Barcelona'nın %76'ya %24'lük gibi inanılmaz bir üstünlüğü vardı ki herhalde Arsenal bu kadar düşük oranları bir daha görmez. Maç bu şekilde ilerlerken üstüne birde Arshavin ile Gallas'ın sakatlanarak oyundan çıkmaları eklendi. Durum böyle olunca kadro derinliği zaten sınırlı olan Wenger'in ilerleyen dakikalarda oyuna müdahele etme şansı iyice azaldı. Arsenal'in tek şansı 5-0 bitmesi gereken ilk yarının Almunia sayesinde 0-0 bitmesiydi. Ancak ikinci yarının hemen başında Pique'nin inanılmaz topunu gole çeviren Ibra maçın gidişatını iyice belli etti. Bu golden sonra Bentner'in kafa vuruşunu Valdes'in çıkarması ise maçın kırılma noktalarından bir tanesiydi. Zaten kaçan bu pozisyonun ardından Xavi yine yaptı yapacağını ve Ibra'ya inanılmaz bir pas attı. Ibra'da kendine yakışır bir şekilde pozisyonu bitirdi.
Bo golden sonra her şey bitti diye düşünürken Wenger son kozunu oynadı ve Sagna'yı oyundan alarak yerine Walcott'u sahaya sürdü. Eboue'yi de sağ beke attı. Bu değişiklikten sonra Arsenal Barcelona'nın zayıf tarafı sol kanattan yüklenmeye başladı ve Walcott'un girişinden 3 dakika sonra Walcott ile gole buldular. Morallenen ve diri Walcott ile iyice yüklenmeye başlayan Arsenal ceza sahasında Puyol'un Fabregas'ı düşürmesi ile penaltı kazandı ve Fabregas ile de gole çevirdi. Pozisyondaki penaltı kararı tartışmalı olduğu gibi Puyol'a çıkan kırmızı kart tamamen yanlıştı. Arsenal'in bu baskısında Wenger'in oyuncu değişikliğinin ne kadar payı varsa Guardiola'nın yaptığı Ibra-Henry değişikliğinin de en az o kadar payı vardı.
Rövanş maçında Barca'da Pique ve Puyol, Arsenal'de ise Fabregas cezalı oldukları için oynayamayacaklar. Dünkü maçı izlememiş olsam Arsenal'in tur şansı olduğunu düşünebilirdim ama Barcelona'nın dünkü futbolundan sonra Arsenal'in turu geçme şansı yok...
30 Mart 2010 Salı
Bayern Münih 2-1 Manchester United
Maçın henüz başında Demichelis'in de hatasıyla gelen Rooney golü ile maç hakkında yapılan bütün planlar alt üst olmuştu. Daha doğrusu Bayern için alt üst olmuştu. Ama golden fazla hemen toplamayı bildiler ve fazla panik yapmadan rakip kaleye yüklendiler. Orta saha oyuncuları hem çok dirençli hemde teknik kapasiteleri yüksek olduğu için Carrick-Scholes-Fletcher üçlüsünden oluşan Manu orta sahasına karşı az da olsa üstünlük sağladılar. Bol pas yapıp gol için her varyasyonu denediler. Ortadan delmeye çalıştılar, sol kanattan Ribery ile zorladılar, sağdan Hamit ve Lahm ile denediler ama hücum hattındaki Müller ve Olic'in çok silik olmaları ve Ferdinand-Vidic ikilisi arasında ezilmeleri nedeniyle bir türlü istenilen pozisyonları bulamadılar. Bulduklarında ise Van der Sar'a takıldılar. Ancak burada takdir edilmesi gereken bir şey var ki o da Bayern Münih 90 dakika boyunca hiç bir zaman disiplinden uzaklaşmadı ve devamlı gol için denemeler yaptı. Eğer Robben olsaydı ya da Van Gaal Müller'in yerine daha fizikli Gomez ya da Klose ile maça başlamış olsaydı bence Bayern golü çok daha erken bulurdu.
Maçı çeviren hamle ise Ferguson'dan geldi. Çok anlamsız bir şekilde Carrick ve Park'ı çıkarıp Valencia ile Berbatov'u oyuna soktu. Valencia değişikliğini biraz olsun anlayışla karşılabiliriz ama Carrick'i çıkarıp Berbatov'u alarak ne planladı ben anlayamadım. Zaten bu dakikadan sonra da orta saha hakimiyeti tamamen Bayern'e geçti beraberlik golü biraz da şansın yardımıyla geldi. Golden sonra Vidic'in direkten dönen kafa topu maçın kesinlikle kırılma anıydı. Eğer o top gol olsaydı yarı final Bayern için hayal olurdu. 90+2 de Evra'nın hatasıyla topu önünde bulan Olic inanılmaz soğukkanlı bir vuruşla Van der Sar'ı avlamasını bildi. Maçtan sonra İngilizler yenilgiden çok Rooney'nin sakatlanarak oyundan çıkması nedeniyle telaşlandılar ama korktukları başlarına gelmedi ve Rooney'nin sakatlığının ciddi olmadığı açıklandı. Aksi bir durum söz konusu olsaydı Manu bu yılı kupasız kapatırdı ayrıca İngiltere Milli Takımıda Dünya Kupasına çok erken veda ederdi...
Takip Edilmesi Gerekenler#8: Bryan Ruiz Gonzalez
Twente 1973-74 sezonunda ligi Feyenoord'un arkasından, sadece 2 puan farkla ikinci sırada bitirdikten sonra ertesi yıl UEFA Kupasında final oynamış ancak kupayı Alman Borusissia Monchengladbach’a kaptırmıştı. Aradan geçen 35 yılda ulaştıkları en büyük başarı geçen sene Az Alkmaar’ın ardından elde ettikleri lig ikinciliğiydi. Bu sene ise Steve Mclaren yönetiminde şampiyonluğa doğru adım adım ilerliyorlar. Şu anda lig ikincisi Ajax’ın 4, üçüncü PSV’nin ise 5 puan önündeler ve önlerinde de hiçte zor olmayan bir fikstür var. Eğer şampiyon olmayı başarabilirlerse Az Alkmaar’dan sonra PSV-Ajax-Feyenoord hegemonyasına son veren ikinci takım olacaklar. Bu başarıda hiç şüphesiz en büyük pay sahibi takımı baştan yaratan Steve Mclaren. Ancak Steve Mclaren kadar bu başarıda pay sahibi olan bir kişi daha var. O da bugüne kadar ligde attığı 22 gol ve yaptığı 7 asist ile takımın gol yükünü çeken Kosta Rika’lı Bryan Ruiz Gonzalez. Bu sezonun başında 5 milyon € karşılığında Belçika’nın Gent takımından transfer edilen 24 yaşındaki Gonzalez hem her iki ayağını da çok iyi kullanabiliyor hem de hava toplarına oldukça hakim bir santrafor. Aşağıdaki videoda ligin son haftasında Sparta Rotterdam’a karşı 4 dakikada yaptığı hat-rick’i izlediğiniz vakit yukarıda saydığımız özelliklerini rahatlıkla gözlemleyebilirsiniz. En büyük artısı ise bu sene hiçbir maçı kaçırmayıp ne kadar istikrarlı bir oyuncu olduğunu göstermesidir. Geçen sezon adı Trabzonspor ile de anılan Gonzalez ile İngiltere’den Arsenal, Everton ve Tottenham’ın, İspanya’dan ise Sevilla, Villareal ve Atletico Madrid’in ilgilendiği Avrupa basınında sıkça dile getirilmekte.
28 Mart 2010 Pazar
Galatasaray 0-1 Fenerbahçe
26 Mart 2010 Cuma
Avrupa Ligleri
İngiltere'de ise kalite hala en üst seviyelerde. Manu-Chelsea-Arsenal üçlüsü şampiyonluk için mücadele ederlerken tam 5 takım (Tottenham-M.City-Liverpool-Aston Villa-Everton) lig 4.lüğü için yarışıyorlar.
Fransa Ligue 1'da ise Lyon'un hegemonyasına Bordeaux'un geçen sene son vermesiyle birlikte bu sene tam 6 takım (Bordeaux-Montpellier-Auxerre-Marsilya-Lille-Lyon) şampiyonluk mücadelesi veriyorlar.
Bundesliga ise bu sene bence tartışmasız en zevkli futbolun oynandığı lig durumunda. Hem şampiyonluk mücadelesi hem de kümede kalma mücadelesinde rekabet en üst düzeyde. Ayrıca neredeyse her sene farklı bir takımın şampiyon olması yada şampiyonluk mücadelesinde yer alması bu lige ayrı bir heyecan katıyor.
Avrupa Liglerinden bahsederken Steve Mclaren'in takımı Twente'nin domine ettiği Hollanda Liginden bahsetmemek olmazdı. Geçen sene Az Alkmaar'ın galiba tam 34 yıl sonra Ajax-PSV-Feyenoord dominasyonuna son vermesi ile birlikte bu senede Twente şampiyonluk yolunda emin adımlarla ilerliyor. Küme düşme potasında da tam 7 takım birbirleriyle yarışmakta.
Lafın kısası bütün liglerde bu yılla birlikte çekişme azami seviyeye çıkmışken sadece İspanya liginde geriye doğru bir gidiş var...
24 Mart 2010 Çarşamba
Arjen Robben
Dünkü Schalke ile oynadıkları Almanya Kupası yarı final maçının 112. dakikasında attığı gol muhteşemdi. O dakikada öyle bir depar atmak her futbolcunun harcı değil. Attığı gol dışında da maçın en iyisiydi ve oyunu maç boyunca domine etti. Bence artık Bayern yönetimi Ribery'i rahatlıkla elden çıkartabilir çünkü bu takımın gerçek lideri Robben. Dünkü maçta attığı gole buradan ulaşabilirsiniz.
23 Mart 2010 Salı
Özhan Başkanı Kaybettik
21 Mart 2010 Pazar
19 Mart 2010 Cuma
Şampiyonlar Ligi Çeyrek Final Eşleşmeleri
Bayern Münih-Manchester United
Arsenal-Barcelona
İnter-CSKA Moskova
18 Mart 2010 Perşembe
17 Mart 2010 Çarşamba
Ibrahimovic Yolcu
16 Mart 2010 Salı
Chelsea 0-1 Inter
Maicon Lucio Samuel Zanetti
Motta Cambiasso
Sneijder
Eto'o Milito Pandev
Not: Bana göre ilk yarıda Chelsea'nin verilmeyen net iki penaltısı vardı.
14 Mart 2010 Pazar
Harika Bir Hafta Sonu: İtalya 28. Hafta
Juventus 3-3 Siena
Genoa 5-3 Cagliari
Udinese 3-2 Palermo
Bir haftada bu kadar heyecanlı maç cidden fazla bir lig için. Bu skorlar içinde en şaşırtıcı olan ise Juventus'un ilk 10 dakika 3-0 öne geçtiği maçta lig sonuncusu Siena 3-3 ile beraber kalmasıdır. Yarın Juventus gazetelerinin atacağı manşetleri çok merak ediyorum bu skordan sonra.
Eğer bir de bu akşam Milan Chievo karşısında kazanırsa Inter ile aradaki puan farkı 1'e inecek ki Serie A'da heyecan maksimuma yükselecek. Bu nedenle akşam ki maçta gönlüm Milan'dan yana.
12 Mart 2010 Cuma
Dominic Adiyiah # 2
10 Mart 2010 Çarşamba
Harika Paslar # 3: Nani
Henüz bir kaç ay öncesine kadar Ferguson'un futbol hayatını mahvettiği şeklinde demeçler veren Nani'nin dün akşamki Milan maçının ikinci golünde Rooney'e ayağının dışı ile verdiği pasa hayran kalmamak elde değil. Rooney'de pasın hakkını verdi...
8 Mart 2010 Pazartesi
Oscar Goes To The Hurt Locker
82. Oscar Ödüllerinde en iyi film Kathryn Bigelow'un yönettiği The Hurt Locker seçilirken en iyi yönetmende Kathryn Bigelow oldu. Böylece ilk defa bir bayan yönetmen Oscar almış oldu. Bunun yanı sıra Kathryn Bigelow eski kocası James Cameron'un filmi Avatar'a karşı büyük üstünlük kurdu. Avatar sadece "En İyi Görüntü Yönetmenliği", "En iyi sanat yönetmenliği" ve "En iyi görsel efekt" gibi teknik dallarda ödül alabildi ki başka bir ödül alsa Oscar ödüllerine karşı zaten az olan güvenim iyice yerle bir olacaktı.
En iyi kadın oyuncu rolünü ise "The Blind Side" daki rolü ile güzeller güzeli Sandra Bullock kazanırken en iyi erkek oyuncu "Crazy Heart" filmindeki rolü ile Jeff Bridges oldu.
Gecenin, ödül listesi şöyle:
En iyi film: The Hurt Locker
En iyi yönetmen: Kathryn Bigelow (The Hurt Locker)
En iyi kadın oyuncu: Sandra Bullock (The Blind Side)
En iyi erkek oyuncu: Jeff Bridges (Crazy Heart)
En iyi yardımcı kadın oyuncu: Mo'Nique (Precious)
En iyi yardımcı erkek oyuncu: Christoph Waltz (Inglourious Basterds)
En iyi özgün senaryo: Mark Boal (The Hurt Locker)
En iyi uyarlama senaryo: Geoffrey Fletcher (Precious)
En iyi animasyon: Up
En iyi yabancı film: The Secret in Their Eyes (Arjantin)
En iyi belgesel: The Cove (Louise Psihoyos ve Fisher Stevens)
En iyi kurgu: The Hurt Locker (Bob Murawski ve Chris Innis)
En iyi sanat yönetmenliği: Rick Carter, Robert Stromberg ve Kim Sinclair (Set dekorasyonu) (Avatar)
En iyi görüntü yönetmenliği: Mauro Fiore (Avatar)
En iyi görsel efekt: Joe Letteri, Stephen Rosenbaum, Richard Baneham ve Andrew Jones (Avatar)
En iyi ses kurgusu: Paul Ottosson (The Hurt Locker)
En iyi ses miksajı: Paul Ottosson ve Ray Beckett (The Hurt Locker)
En iyi film müziği: Michael Giacchino (Up)
En iyi orijinal şarkı: The Weary Kind (Crazy Heart)
En iyi kostüm tasarımı: Sandy Powell (The Young victoria)
En iyi makyaj: Star Trek
En iyi kısa metrajlı film: The New Tenants
En iyi kısa animasyon: Logorama
En iyi kısa metrajlı Belgesel: Rabbit a la Berlin
7 Mart 2010 Pazar
Real Madrid 3-2 Sevilla
Yok Böyle Bir Maç # 4: Velez Sarsfield 4-4 Boca Juniors
Maçta gollerde harikaymış...Paylaşmamak olmazdı...
6 Mart 2010 Cumartesi
Harika Paslar # 2: Samir Nasri
Arsenal'in ilk golündeki Samir Nasri'nin Fabregas'a attığı pas bu kategoriye girmeyi fazlasıyla hak ediyor...