Sayfalar

24 Aralık 2009 Perşembe

Luis Suarez Atmaya Devam Ediyor#2


Daha önce blogda iki kez bahsettiğimiz Uruguay'lı Suarez dün akşam Hollanda Kupası'nda amatör takım WHC'ye attığı 6 golle bu sene toplamda daha şimdiden 30 gole ulaştı. Ajax tarihinde de en fazla gol atan 4. yabancı oyuncu durumunda. Bu formu ile devam ederse sezon sonunda Ajax'a çok para kazandırır. Daha önceki yazılarımız aşağıdaki linklerdedir:
Takip Edilmesi Gerekenler#2:Luis Suarez
Luis Suarez Atmaya Devam Ediyor

20 Aralık 2009 Pazar

Galatasaray 1-0 Gençlerbirliği

Kewell'ın yine merkez forvet olarak başladığı maçta sağ ve sol forvetlerde Keita ile Arda oynadı. Arkalarındaki orta saha üçlüsünde ise sağ içte Elano, sol içte M. Sarp oynarken ortada M. Topal ile başladı maça Rijkaard. Savunmada ise mecburiyetten dolayı hata yapmada birbirleriyle yarışan Uğur-Servet-Hakan Balta-Caner dörtlüsü oynadı. Özellikle sol bekte oynayan Caner ile sol stoper olarak görev yapan Hakan Balta'nın yaptıkları hataları anlayabilmek mümkün değil. Eğer Gençlerbirliği'nde forvette Kahe'nin yerinde başka birisi olsaydı maçı iki farkla filan kazanabilirlerdi. Kaleci Leo Franco'nun ne özelliği varda Galatasaray kalesini koruyor ben hala anlamış değilim. Gençlerbirliği'nin net 3 atağında topu bizim tv başında izlediğimiz gibi izledi. Üçünde de yerinden dahi kımıldayamadı. Bu adam ne zaman maçı kazandıran bir kurtarış yapacak çok merak ediyorum.
Orta üçlüye gelecek olursak Mehmet Topal ile M. Sarp çok ama çok kötü bir maç çıkardılar. Bunun en büyük sorumlusu ise devamlı yerini kaybeden ve ileriye saçma çıkışlar yapan M. Sarp'tı. Tamam bu çıkışlar iyi niyetle yapılıyor olabilir ama M.Sarp şunu unutmamalı ki onun asıl görevi rakip defanstan dönen topları toplamak. O bu işi yapmayınca hem Galatasaray atakları tazelemekte sıkıntı yaşadı hem de Gençlerbirliği hücuma rahat çıkma fırsatları yakaladı. Elano ise yine maç boyunca düzgünce pas alamadı ve ortalarda fazlaca gözükmedi ama golde Keita'ya attığı harika ara pas ile kalitesini yine bir kez daha gösterdi ve maçı çözen adam oldu bence.
İleri üçlüde ise Keita'nın ne kadar önemli bir oyuncu olduğunu bir kez daha gördük. Ayağına aldığı her topta tehlike yarattı ve Gençlerbirliği savunmasını özellikle ilk yarı perişan etti. Kewell ise yine her zaman ki gibi hep doğru yerlerdeydi ama son vuruşlarda şansızlık yaşadı. Ofsayt nedeniyle verilmeyen golünde yaptığı vuruşu ise tekrar tekrar izlemeye doyamadım.
Arda'ya gelecek olursak forvet hattının tek aksayan kısmıydı. Her geçen gün daha kötü oynuyor ve ne yazıkki gün geçtikçe Hasan Şaş gibi olmaya başladı. Ayağına top aldı mı bir türlü çıkarmıyor ve rakip takımın savunmaya zamanında yerleşmesine neden oluyor. Baros döndüğü vakit bence ileri hatta yedek kalacak ilk kişi bu formuyla Arda'dır.
Bu kadar sıkıntıya rağmen şu anda lider olmak ise çok ama çok önemli. Ara dönemde savunmaya ve orta sahaya yapılacak iki transfer ile her şey yoluna rahatlıkla girebilir...

18 Aralık 2009 Cuma

UEFA eşleşmeleri

Bilbao - Anderlecht
Kopenhag - Marsilya
Panathinaikos - Roma
Atletico Madrid - Galatasaray
Ajax - Juventus
Club Brugge - Valencia
Fulham - Shaktar Donetsk
Liverpool - Unirea
Hamburg - PSV Eindhoven
Villarreal - Wolfsburg
Standart Liege - Salzburg
Twente - Werder Bremen
Lille - Fenerbahçe
Everton - Sporting
Hertha Berlin - Benfica
Rubin Kazan - Hopael Tel Aviv

Bence her iki takımımızda iyi kuralar çektiler. Galatasaray turu geçerse Everton-Sporting, Fenerbahçe ise Liverpool-Unirea eşleşmesinin galibiyle karşılaşacak. Ajax-Juventus ile Villarreal-Wolsburg eşleşmeleri ise ilginç geçecek gibi. Hadi hayırlısı...

Şampiyonlar Ligi Eşleşmeleri Belli Oldu


Favorilerim: Barcelona, Bordeaux, Chelsea, Sevilla, Real Madrid, Arsenal...
Bayern-Fiorentina ve Milan-Manu eşleşmelerinde favorim yok ama gönlüm tabi ki Milan ve Fiorentina'dan yana...
Lyon'a Real Madrid çıkmasına cidden üzüldüm. Galiba yine 2. turdan ötesini göremeyecekler...
Beckham'ın Old Trafford'a, Mourinho'nun ise Stamford Bridge'e çıkacak olması ise ayrı bir güzellik katıyor eşleşmelere...

15 Aralık 2009 Salı

Yılın Bidonu: Felipe Melo


İtalya'da yılın bidonu Juventuslu Felipe Melo seçildi. Ben hala onun yılın bidonluğuna nasıl aday olduğunu düşünürken üstüne bide yılın bidonu seçildi. Demek ki İtalyan taraftarların bir bildiği var ama ben yine de Queresma varken onun seçilmesine bir anlam veremiyorum.

1. Felipe Melo (Juventus) - 22,87 % [4.289 votes]
2. Ricardo Quaresma (Inter) - 20,63 % [3.868]
3. Tiago Mendes (Juventus) - 9,99 % [1.873]
4. Dida (Milan) - 9,56 % [1.792]
5. Amantino Mancini (Inter) - 9,39 % [1.760]
6. Klaas-Jan Huntelaar (Milan) - 6,84 % [1.283]
7. Ronaldinho (Milan) - 6,07 % [1.139]
8. Christian Poulsen (Juventus) - 6,06 % [1.137]
9. Juan Pablo Carrizo (Lazio) - 4,37 % [819]
10. Julio Baptista (Roma) - 4,22 % [792]


13 Aralık 2009 Pazar

Liverpool 1-2 Arsenal


Ligin zirvesine oynayan bütün takımların puan kaybettiği bu haftada bu maç her iki takım içinde çok önemliydi. Arsenal yenerse Manu ile puanları eşitleme şansına sahip olacaktı. Liverpool için ise bulunduğu kötü durumdan çıkmak için büyük bir fırsat olacaktı çünkü hem şampiyonlar liginden elendiler, hem premier ligde şampiyonluk iddaları kalmadı, hem de Manu maçından bu yana Anfield Road'da kazanamıyorlardı. Ayrıca Gerard ile Torres de uzun zamandan beri ilk defa birlikte sahadaydılar. Kuyt'ın golü ile öne de geçtiler ama Arsenal ikinci yarının ilk 15 dakikasındaki iyi oyunuyla maçı kazanmasını bildi. Özellikle ikinci goldeki Arshavin'in füzesi gerçekten muhteşemdi. Rijkaard Arda'yı tek bir maçta en ileri uçta oynattı diye bu ülkede futbolu bilmemezlikle suçlanırken Wenger Arshavin'i santrafor oynatırken alkış alıyor. Bu da bizim ülkemizin ilginçliğinden olsa gerek.
Liverpool'da Benitez'in koltuğu iyice sallanmaya başladı. Hala Xabi Alonso'nun yerini bir türlü dolduramadı ve sahada onun eksikliğini de en çok Gerard çekiyor. Liverpool ara transferde bu bölgeye acilen bir transfer yapmak zorunda. Yoksa değil ilk 4'e girmek ilk 6 bile Liverpool için hayal olur.

8 Aralık 2009 Salı

Mustafa Denizli'nin Şapkası#2


Mustafa Denizli hakkında bu blogda daha öncede bu fotoğrafı kullanarak çıkardığı saçma kadroları ve uyguladığı taktikleri eleştirmiştim. Dün de yine yaptı yapacağını ve mutlaka kazanması gereken bir maça İbrahim Kaş-Sivok-Ferrari-İ.Üzülmez ile başlarken önlerinde de İ.Toroman-Ernst-Fink üçlüsü ile başladı. Yani takımının mutlaka kazanması gereken bir maçta gol ayakları olarak Tello, Ekrem Dağ ve Bobo'yu düşünmüş ki bu üçlüden Ekrem'in de hücum yollarında ne kadar yeteneksiz olduğunu düşünürsek Beşiktaş'ın gol atma şansının bu dizilişle ne kadar az olduğunu anlamak için müneccim olmaya gerek yok. Böyle bir maçta bu kadro yapısını anlamak mümkün değil. Hadi diyelim ki bir gol atıp üstüne yatma planın vardı ki Tello ile buna da çok yaklaştın ama o 30 yıl öncesinden kalma adam adama savunmada ne oluyor. Avrupa'da hangi takım ya da Milli Takımlardan hangisi adam adama oynatıyor bir düşün be Mustafa Denizli. Artık Türkiye'de Anadolu takımları bile adam adama oynamıyorlar. Herhalde Mustafa Denizli kendisini hala 80'lerin sonunda yönettiği Galatasaray'da zannediyor. 1-0 geriye düşmesine rağmen maça ilk müdahelesini 70. dakikada yapması ise bambaşka bir olaydı zaten.
Her zaman Mustafa Denizli'nin hocalığını kuşku ile bakmıştım ama dün kafamdaki bütün kuşkulardan kurtuldum ve Mustafa Denizli'nin kesinlikle iyi bir hoca olmadığına karar verdim...

6 Aralık 2009 Pazar

Skoru Tutamamak


Bu kadar iyi oynanan 75 dakikadan sonra son 15 dakikadaki paniği ve geriye yaslanmayı aklım almıyor. Ama dün bir kez daha anlaşıldı ki bu takım farkı ikiye çıkaramadığı zamanlarda üzerinde büyük bir baskı oluşuyor. Önce Eskişehir, sonra Manisa, şimdi de İBB maçlarında gelen son dakika golleriyle alınan 1-1'lik beraberlikler ve uçan 6 puan. Rijkaard'ın acilen buna bir çözüm bulması lazım yoksa Galatasaray böyle çok puan kaybetmeye devam eder.
Gelelim maçın analizine. Galatasaray dün tipik 4-3-3 dizilişi ile sahadaydı. Geri dörtlüde Sabri'nin yokluğunda Uğur-Mehmet Topal-Servet-Hakan Balta ile başladı Rijkaard. Orta üçlüde M. Sarp-Barış-Elano üçlüsü varken ileride ise sağdan sola Arda-Nonda-Kewell oynadı. Oyuncuların tek tek analizlerini yapacak olursak:
-Sabri'nin yerine oynayan Uğur çok istekliydi ve devamlı hücuma destek oldu. Maç boyunca çok çalıştı ama ortalarının çoğu isabetsizdi. İlginç olan ise bu kadar başarısız ortalar yapmasına rağmen Kewell'a golü attırmasıydı. Ayrıca Elano'yada çok iyi bir orta yaptı ama Brezilyalı çok şansızdı bu pozisyonda.
-Mehmet Topal ve Servet'e fazla iş düşmedi maç boyunca ama topu oyuna sokmakta oldukça sıkıntı yaşadılar. Bu ikili açısından tek sevindirici gelişme ise Gökhan Zan'ın yerine oynayan Mehmet Topal'ın daha sağlam bir görüntü vermesi ve Servet'in ileriye saçma sapan çıkışlar yapmamasıydı.
-Sol bekte oynayan Hakan Balta ise önceki maçlara göre daha derli topluydu ama hücuma katkısı halen sıfıra yakın düzeyde. Ben bu sene boyunca Hakan'ın sıfıra inip de bir orta yaptığını hatırlamıyorum. Tabi bunda Hakan kadar önünde oynayan Kewell'ında sorumluluğu oldukça büyük çünkü Kewell devamlı içe kaçarak oynadığı için Hakan'ın önü hep boş kalıyor ve hem hücuma çıkarken pas atacak adam sıkıntısı yaşıyor hem de savunmada oldukça yıpranıyor.


-Orta üçlüye gelecek olursak M. Sarp yine her zaman ki gibi çok çalıştı ve mücadele etti. Yine sürpriz gol çıkışlarında bulundu ama topu ileri çıkarmakta oldukça zorlandı. Devamlı geriye oynamak zorunda kaldı ve takımı yavaşlattı. M. Sarp'ın yanında sağ iç gibi oynayan Barış ise koşmaktan başka hiç bir şey yapmıyor. Attığı pasların yüzde 90'ı isabetsiz. Pas yeteneği bu kadar yetersiz olan bir orta saha oyuncusu daha bulmak oldukça zordur herhalde. Maçın sonunda Ayhan ile girdikleri bir pas alış-verişi vardı ki sinirden çıldıracaktım. Ayhan rakip ceza sahası yayı üzerinde topla buluştu ve kaleye şut çeğeceğine ya da içeriye oynayacağına 15 metre gerideki Barış'a topu attı. O da yoğun pas yeteneğiyle oyunu sağ kanada taşımak isterken topu taça attı ki bunden sonra bu ikiliye demediğim kalmadı. Ama sonuna kadar hak ettiklerini ve ikisinin de bu oyun zihniyetleriyle bu takımda yerlerinin olmadığı düşünüyorum.
-Sol içe yakın oynayan Elano ise geldiğinden beri en iyi oyunu oynadı. Hatta diyebilirim ki bence oyunun en iyi oyuncusuydu. 4-5 tane harika pas attı ama değerlendirecek adam olmadığı için hepsi boşa gitti. Ayrıca kendisinden beklenmeyecek kadar çok pres yaptı ve savunmasına yardım etti. Hem Pana maçında hem de dünkü maçta birer pozisyonda savunmanın en son adamı olarak kademeye girmeye çalışması ise onun oyunu iki yönlü de oynamaya çalıştığının bir delili aslında.
-Sağ dışta oyuna başlayan Arda sağ dış oynamaktan ziyade devamlı alan değiştirerek oynamayı tercih etti. Çok istekliydi ve iyi de oynadı ama çok da şansızdı. Şu da bir gerçek ki bu adam sağ kanatta oynamayı hiç sevmiyor ve ne zaman sol kanada yada ortaya geçse daha istekli ve daha başarılı oynamaya başlıyor.
-Kewell ise hep içe kaçarak oynuyor ki yine bu özelliği sayesinde golü buldu. Ama bu tür oynayınca sol kanat işleyemez hale geliyor ve Galatasaray sadece sağ kanattan hücum edebiliyor. Ne zaman ki Arda sola geliyor o zaman bu kanatta işlerlik kazanıyor. Rijkaard ya Kewell'ın bu özelliğini kabul edip hücumu tek yönlü oynamaya ve Kewell'ın içe girerek atacağı gollere razı olacak ya da onu yedek bırakıp Keita'yı sağda Arda'yı solda oynatacak. Tabi şu da mümkün, Nonda'yı yedek bırakıp Kewell'ı en ileri uçta oynatabilir ki bence Baros iyileşene kadar en ideal dizilişte bu olur. Çünkü Nonda hem çok yavaş kalıyor hem de hızlı pas aksiyonlarında bulunamıyor. Bu özelliklerine artı birde son vuruşlarda oldukça yeteneksiz.
-Kaleci Leo Franco'ya gelecek olursak kesinlikle kalede güven vermiyor ve Galatasaray çapında bir kaleci değil.
Galatasaray'ı takım olarak değerlendirecek olursak ilk 75 dakika oyunu rakip sahaya yıkıp bol presle rakibi sahasından hiç çıkarmadı. Özellikle de ikinci yarı çokca da pozisyon buldular ama son vuruşlarda bir türlü istenileni yapamadılar. Son 15 dakikada olanları ise ben bir türlü anlayamadım. Bu kadar iyi oynayan bir takım nasıl olurda bu kadar panikler ve geriye yaslanır aklım almıyor. Tabi bunda hakemle birlikte Rijkaard'ın da payı büyüktü. Elano ve Arda gibi top tutabilen adamları çıkarıp Ayhan ve Aydın'ı alması çok hatalıydı.
Hakem Hüseyin Göcek'e ise son 15 dakika bir haller oldu. Çaldığı bütün düdükler Galatasaray aleyhineydi. Hele Kewell'ın pozisyonunda verdiği aut kararını iyi niyetli bir hakemin vermesi mümkün değil. Galiba birilerinin sözlerinden oldukça etkilenmiş...
Galatasaray taraftarı gelecek olursak takımlarını doğru düzgünce desteklemiyorlar ve tek yaptıkları şey hakeme ve Fenerbahçe'ye küfretmek oluyor. Böyle taraftarlık olmaz... Onlarda bir an önce kendilerini toplamalılar.

Takip Edilmesi Gerekenler#5: Steven Defour

Standard Liege'de oynayan 1988 doğumlu Belçikalı genç yeteneği açıkcası daha önce hiç izlemedim. Ama İngiliz basınında yazılanlara göre Defour ile hem Arsene Wenger hem Sir Ferguson hem de David Moyes ilgilenmekteler. Bu üç teknik adamın ilgilendiği bir oyuncunun ne kadar büyük bir yetenek olduğunu tahmin etmek hiç de zor değil. Hatta şu anda ayağı kırık olan ve ocak ayında iyileşecek olan Defour'un sakatlığıyla Fergie'nin bizzat ilgilendiği ve oyuncuya geçmiş olsun mektubu gönderdiği de konuşulmakta.
Defour forvet arkasında oynayabildiği gibi orta sahanın ortasında ve defansif orta saha olarak da görev yapabiliyormuş. En büyük eksikliği ise ince fiziği ile 1.73'lük kısa boyu olarak gösteriliyor. İngiltere Premier Ligi'nin sertliğini düşünecek olursak bu fizik sıkıntısı onun önündeki en büyük engel olabilir (Nasri'nin filan yaşadığı sıkıntıları düşününce bu gayet normal) ama eminim ki bu 3 teknik adam da bunu hesaba katmışlardır.

5 Aralık 2009 Cumartesi

Zaza Pachulia ve Josh Smith

Zaza tribünlerde, Josh Smith ise uçuyor...

Takip Edilmesi Gerekenler#4: Dominic Adiyiah

Dominic hakkında epeyce bir zamandır yazmayı düşünüyordum ama bir türlü fırsat bulamıyordum. Fakat geçenlerde onun oynadığı Norveç takımı Fredrikstad'dan Milan'a transfer olacağını okuyunca artık hakkında yazmanın vaktinin geldiğini bir kez daha anladım. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki bence Milan gelecek için çok büyük bir transfer yaptı hemde sadece 1.3 milyon euro'ya. Çünkü Gana 20 yaş altı Milli takımıyla çıktığı 17 maçta 16 gol atan Dominic Avrupa'nın dev takımlarının dikkatlerini ilk olarak 8 gol attığı 20 yaş altı Dünya Kupası'nda oynadığı futbolla çekti. Turnuvanın en değerli oyuncusu olup Altın Top ve Altın Ayakkabı ödüllerini alan Dominic'in en büyük özelliği ise tipik Afrikalı forvetler gibi süratli ve yıpratıcı olması. Ocak ayında Milan'a transferi tamamlanacak olan Dominic'ten Milanlı taraftarların bir kısmı yeni George Weah olarak bahsederken bir kısmı ise onun Inzaghi gibi bitirici bir santrafor olacağını düşünüyor. Şu anda en büyük dilekleri ise Pato gibi olabilecek en kısa zamanda Dominic'in takıma adapte olması. Keşke bizim takımlarımızda Avrupa'nın büyük takımları gibi scout ekipleri kurabilselerde bu tür oyuncuları henüz ünlü olmadan alabilseler. Bu sayede Carlos, Hoojdonk ve Kuntz gibi oyuncuları 35 yaşlarında değilde 20li yaşlarda izleyebiliriz. Ya da Tabata, Elano ve Mehmet Topuz gibi futbolculara milyon eurolar vermek zorunda kalmazdı takımlarımız. Ama biliyorum ki bu dediklerim Türkiye için hayalden başka bir şey değil...

Hidayet, Kobe ve New Jersey



İlk olarak Hidayet ile başlamak istiyorum çünkü dün gece son hücumda çok zor pozisyonda olmasına rağmen attığı sayı ile takımına galibiyeti getiren isim oldu. Maçı da 20 sayı, 9 ribaund ve 3 asist ile tamamladı. Tek üzüldüğüm nokta ise onun hiç bir zaman Milli Takımda böyle bir maç çıkarmamış olması.
Dün gecenin gerçek kahramanı ise tartışmasız Kobe Braynt idi. Maçın her iki yarısının son saniyelerinde attığı sayılarla maçı Lakers'a getirdi. Özellikle maçın sonunda Dwayne Wade'in üzerinden attığı üçlük muhteşemdi. Zaten Nba tarafından da gecenin en iyi hareketi seçildi.
Sezona 18 mağlubiyetle başlayıp Nba rekoru kıran New Jersey ise dün ilk galibiyetini Hornets karşısında aldı. Bu maçta asıl önemli olan ise alınan galibiyetten ziyade bu kadar kötü bir gidişata rağmen New Jerseyli taraftarların hala takımlarını desteklemeleri ve tribünleri doldurmalarıydı. Salonun yaklaşık 4'te 3'lük kısmını dolduran seyircilerin maçtan sonra sevinçleri ise görülmeye değerdi.

UEFA Yılın Takımı


İşlerimin yoğunluğu nedeniyle 4-5 gündür yazı yazamıyordum ama hafta sonunu fırsat bilip yeniden dönüş yapabildim. UEFA her sene yaptığı gibi yine yılın takımı oylamasına başlamış. Bende kendi takımımı oluşturdum. Kaptan olarak da tabi ki Xavi'yi seçtim.Umarım beğenirsiniz...
Oy kullanmak isteyenlerin UEFA'nın sitesine girmeleri yeterli olur...